Mutlu Son İçin Saygı Değer

Mutlu Son İçin Saygı Değer

Doğar insan. Bebektir henüz. Bir ana ve bir babadan dünyaya gelmiştir. Konumu bir süre sonra çocuk olur. Belki zamanla kardeş özelliği eklenir bunlara. Yahut bebekken birine kardeş olmuştur, bir başkasına yeğen, bir diğerine kuzen. Muhakkak birinin torunudur.

Büyür insan. Birinin gelini ya da damadı olur. Birken iki ailesi olur. Birinin evladıyken zamanla hala/amca, dayı/teyze oluverir. Anne/baba olması muhtemelen “Ne zaman bu kadar büyüdük?” sorusu ile gelir. Birinin görümcesi/bacanağı/kaynı iken birinin sadece arkadaşıdır. Belki de kayınvalide kategorisinde girivermiştir.

Gelişir insan. Sayısız ilişkiler ağı vardır artık hayatında. Anne, amca, komşu, kardeş gibi türlü türlü isimler eklenmesi farklılık olsun diye konulmamıştır. Değişen isimlerle beraber konumlar, vasıflar ve sorumluluklar da değişir.

Manevi alemle irtibatlıdır insan. Çünkü kaçamayacağı ilişkileri sürüp gitse de her şeyden öte Rabbiyle ilişkisi vardır, kuldur o. Tek bir farkla: Diğer tüm ilişkiler bitse, değişse, yenisi eklense değişmeyecek ve diğer özellikleri değiştirecek en baskın konumudur kulluğu.

Büyüdü ya insan, tüm bu ilişkiler ağı içinde niyetlerini, iyi-kötü düşüncelerini, yaptıklarını, yaşamadıklarını, söylediklerini, dinlemediklerini, kırgınlığını, sevgisini, üzüntüsünü, nefretini, merhametini vs. duygu ve eylem namına ne varsa taşır yanında. Kimi zaman kırgınlığı diğerinin konumuna gelene kadardır, o konuma gelince “Meğer ne haklıymış!” dediği... Bir zaman yaptığını unutup kendisine yapmasınlar istediği. Tecrübelerine güvensizlik edilmesin, nasihat edince dinlensin isteyen büyüklerine ne de çok hayıflandığı hâlde kendinden biraz küçüğe aynı şeyi yaparken buluverir kendini.

O yaşa gelmeden bunun yolunu öğrenir insan. Büyüyünce saygı gösterilsin istiyorsa yolun yine kendi amelinden geçtiğini. Ne diyordu Peygamberimiz aleyhisselam: “Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lütfeder.”[1]

Öğrenir insan, her şeyin akıl ve tecrübe ile bulunmadığını. Tecrübesi olmayan konuda bile doğru olanı Peygamberimiz aleyhisselama bakarak öğrenebileceğini. Kurtuluşun sadece ilahi kaynaklarda olduğunu öğrenir ve uyar insan. Öğrenip uyunca insan, Allah’ın yardımı ve lütfu yanı başındadır. Garanti belgesi dünyaları aşacak kapsamdadır.

Küçüktür insan. Yaşı kaç olursa olsun, kendinden önce doğanların küçüğüdür. Büyük olana küçüğün saygı göstermesi gerektiği, yapmasa da olur şeylerden değildir artık. Rahmet olarak gönderilenden emirdir. Yapmalıdır, yapacaktır. Çünkü yol göstericisi sallallahu aleyhi ve sellem: "Büyüklere saygı göstermeyen bizden değildir."[2] buyurmuştur bir kere. İmanla eş tutulan saygıyı, kenara itebilir mi? İtemez insan. Her bir saygısızlığın onu cennetten adım adım uzaklaştıracağını bildiğinden yapamaz insan.

Susar insan. Kendinden büyüğü söze başladıysa araya girmez. “Sözü büyüğünüze bırak, sözü büyüğünüze bırak!”[3] emrini hatırlar da söz hakkı verilene kadar konuşamaz insan.      Saygılıdır insan. Önce Allah’a sonra Allah’ın saygı gösterilmesini istediklerine. “Saçı sakalı ağarmış Müslüman’a saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya saygı ve ta’zimden ileri gelir”[4] buyruğunu almıştır Resûlullah aleyhisselamdan. Bu sebepledir, yaşlıya saygı gösterirken Allah’la bağının kuvvetlenmesi. Bu sebepledir, kalbi incinse de hürmetine devam etmesi. Bu sebepledir, anne ve babasına “öf” demeyişi.

“Bir benim saygımla ne değişir?” diye sormaz insan. Bilir ki cübbesini çakıla, toza sererek büyüğe saygı gösteren tüm insanlığa gönderilmiş komutanı vardır. Kendinden daha değerlisi şu dünyaya gönderilmediği hâlde bu saygı gösterisi nedendir? Sadece bu saygı gösterisiyle Müslüman olan o insanı düşünür de saygı neler değiştirir öğrenir insan.

Ölür insan. Her şey bıçak gibi kesilmiştir. Anne değildir artık, kardeşlik biter. Evlatlıktan çıkmıştır. Dede-nine yoktur artık dünyada. Geriye sadece bu vasıflarda neler yaptığının hesabı vardır. Ya mutlu son ya da hasret dolu geri dönüşü olmayan “Ah!”lar.

Mutlu sonu olsun diye uğraşır insan, uğraşmalıdır. Mutlu son için değer, zor da olsa saygı göstermek. Cennette biten bir son. O son için değer işte. O sona derler “Mutlu son!” diye.


[1] Tirmizî, Birr, 75

[2] Ebû Dâvûd, Edeb, 58

[3] Buhârî, Cizye, 12; Edep, 89

[4] Ebû Dâvûd, Edeb, 20

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap