Akşamın Hayrı, Sabahın Şerri, Sirkadyen Ritim

Sirkadyen: Latince kökenli “circa” (yaklaşık ) ve “diēm” (gün) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşan, “yaklaşık bir gün” anlamındaki, biyoloji alanında bir günlük biyolojik saati tanımlayan terim.

Rabbimiz, aziz kitabı Kur’an-ı Kerim’in İsra Suresi 12. ayet-i kerimesinde şöyle buyurur:
“Biz, geceyi ve gündüzü birer ayet (delil) olarak yarattık. Nitekim Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık.”
Keza zaman kavramı da Rabbimizin yaratıp bize bahşettiği, işlerimizi yoluna koymak, hesaplamalar yapıp dünyadaki sınırlı vaktimizi planlamakta kullandığımız bir nimettir. Namazımız ve haccımız belirlenmiş vakitlerde eda edilir. Ramazan-ı Şerif’in gelip gelmediğini de gökyüzüne, gecenin gündüzün ilerleyişine bakarak belirleriz. Ahirette ise zaman, onu nasıl kullandığımızın hesabını vermeden adım bile atamayacağımız bir imtihan konusudur.
Peki, gece ve gündüzün yaratılış amacı nedir? Bunu da Rabbimiz yine bize Furkan Suresi 47. ayet-i kerimede bildirmektedir:
“O (celle celâluhû), geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.”
Yani Rabbimiz; geceyi, gündüzü, zamanı yaratmakla kalmayıp onu nasıl değerlendirmemiz gerektiğini de bizlere açıkça belirtmiştir. Gündüz vakti çalışma, rızkı arama; gece vakti ise uykuyla dinlenip fenalıklardan beri olma vaktidir. Bu sebepten olsa gerek dilimize atasözü olarak geçmiş, “Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir.” diye bir deyiş vardır. Gece yapılan işlerin yolunda gitmeme olasılığının daha fazla olduğunu, gündüz yapılan işin daha iyi olduğunu anlatır bu söz bizlere.
Yazıktır ki “modern” dünya, hayatlarımızın gündüzden geceye doğru taşınmasına sebep olmaktadır. Acaba sabahın bereketinden sadece manevi olarak mı mahrum kalmaktayız? Yoksa bedenlerimizde de gece kuşu olmanın olumsuzlukları gözlemlenebilmekte midir? Bu sorunun cevabı üzücü olmakla birlikte; “Evet!”tir. Biyolojik saatin aksine yaşanan hayatlar, bedende de hasara yol açıyor.
Uzun yıllardan beri derinlemesine araştırılmakta olan biyolojik saat konusu, 2017 yılında Fizyoloji ve Tıp alanında Nobel ödülünün sirkadyen ritim üzerine yapılan çalışmalara verilmesiyle birlikte daha geniş kitlelerin haberdar olduğu bir konu hâline gelmiştir. Sirkadyen ritim, vücudun uyku/uyanıklık, hormon seviyeleri, vücut ısısı gibi yaşamsal faaliyetlerinin yaklaşık 24 saatlik döngülerle düzenlenmesine verilen isimdir. 
Şairin “Her ne varsa âlemde, örneği var âdemde” dediği gibi vakti öğrenmek için kullandığımız saatlerden beynimizde de bir adet bulunmaktadır. Bilimsel ismi Suprakiazmatik Nükleus (SKN) olan bu yapı, yaklaşık 1 milyar sinir hücresi (nöron) içeren beynimizde yalnızca 20 bin kadar sinir hücresinden meydana gelmekle birlikte vücudun tamamında biyolojik saati kontrol etmektedir. Detayları bu yazının konusu dışında olsa da SKN’de bulunan hücreler, tüm bu düzenlemeleri temelde yalnızca iki proteinin üretimiyle gerçekleştirmektedir.
Subhanallah! Önemsiz olduğunu düşündüğümüz şeylerde deryalar kadar hikmet gizleyen Rabbimize hamd olsun.

Şekil 1. Beynimizdeki saatin konumu ve oransal boyutu. SKN olarak kısaltılan yeşil renkteki "saat"in konumu, mavi renkli hipotalamus ile kırmızı renkli optik kiazma arasındadır.
Uyku vaktimizin geldiğini söyleyen melatonin hormonu, bağışıklık hücrelerinin en aktif olduğu vakitler, insülin, yağ ve tansiyonun gün içinde en yüksek olduğu zamanlar hep bu saat kulesinin moleküler düzeydeki sinyal mekanizmaları sayesinde kontrol edilir (Şekil 2). Hatta sınavların genellikle sabah saat 10:00’da başlatılması uyanıklık ve uyarılma seviyelerinin hep bu saatlerde tavan yapmasıyla alâkalıdır.

Şekil 2. Sirkadyen ritim ve vücuttaki günlük fizyolojik dalgalanmalar.
Tüm bu olayların gerçekleştirilmesinde tek olmamakla birlikte ana düzenleyicilerin başında gelen etken, ortam ışığıdır. Ortam ışığının azalmasıyla melatonin salgısı hızla artarak vücudu uykuya hazırlar, loş ortamlarda uykumuz gelir. 
Geceleri avlanan kemirgen benzeri canlılarda ise bu mekanizma tam tersi yönde çalışır. Gece vakti aniden ışığa maruz kalan farelerde sersemlik ve uyku hâli baş gösterir. Okyanus-aşırı uçak seyahatlerinde insanların jet-lag olup uyku düzenlerinin bir süre bozulması da vücudun alıştığı gece-gündüz ritminin dışında bir gece-gündüz dilimine girmesi sebebiyledir. Yani sirkadyen ritme müdahale olmaktadır. Beyin, yeni zaman dilimine adapte olduğunda uyku da yeniden düzene girer.
Sirkadyen ritimle alakalı bilinenlerden yola çıkarak bilim insanları, belirli tedavilerin günün belirli saatlerinde uygulanmasının tedavi etkinliğini arttıracağını ileri sürmüş ve bu yönde araştırmalar yürütmüştür; aldıkları sonuçlar tezlerini doğrulamıştır. Böylelikle hekimlere tansiyon ilaçlarını alırken, bazı kanserlerde kemoterapi ve radyoterapileri uygularken günün belirli saatlerinde bu uygulamaları yapmanın daha etkili sonuç verebileceği tavsiyesinde bulunulmuştur. 
Sağlığımız açısından önemini vurgulamaya çalıştığım sirkadyen ritmin bozulması durumunda obezite, diyabet, hiperaktivite ve dikkat bozukluğu gibi çevremizde hızla artmakta olan pek çok sorunla karşılaşmaktayız. Gün boyu telefon, televizyon, bilgisayar gibi ekranlardan maruz kalınan mavi ışık, gece boyu uyumak yerine boşa geçirilip sabah geç kalkmakla sonuçlanan yaşam tarzı, saatlerimizin pilini bitirmeden önce önlem almak ise hepimizin elinde.

Kaynaklar:
⦁    Herzog v.d., 2017 doi: 10.1101/cshperspect.a027706
⦁    Lunsford-Avery ve Kollins, 2018, doi: 10.1111/jcpp.12956
⦁    Kooij ve Bijlenga, 2013, doi: 10.1586/14737175.2013.836301 
⦁    Masri ve Sassone-Corsi, 2018, doi:10.1038/s41591-018-0271-8

 

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap