Bir Cümle Arıyorum

Bir Cümle Arıyorum

Herkese iyi gelecek bir cümle arıyorum. Duyanı sevindirecek, ağlayanı güldürecek, acıları dindirecek bir cümle.

Bir dağa çıkıyorum. Bir mağaranın tenhalığına karışıyorum. Bir bulutun sırtına tırmanıyorum. Herkese iyi gelecek o cümleyi arıyorum.

Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar gelmiş insanların hayatlarıyla yazdığı sahifeleri karıştırıyor, her biri bir başka hokka ve mürekkeple yazılmış satırlara bakıyorum. Her satırda yaşanmış bir ömür, satır sonlarında ise nokta yerine mezar taşı buluyorum. Sahifeleri çevirdikçe zamanın değirmeninde dünyanın, en çok da insanın değiştiğine şahit oluyorum.

Belli bir safhadan sonra değişmek bir yana insana dair izleri görmekte zorlanıyorum. Dağlar düzleşiyor, ovalar çölleşiyor, buzullar güneşe teslim oluyor. Kayboluyor insan dünyanın karanlığında.

Değişimin hızı başımızı döndürüyor, sersemletiyor bizi. Hayatımızda boşluklar açıyor. Sadece dışımızda değil gözle görülmeyen ama varlığını içimizde hissettiğimiz, yokluğunda da derin bir ızdırap duyduğumuz şeyleri de alıp götürüyor yavaş yavaş. Bize can katan imanımızın gücünü, işlerimizi güzelleştiren berrak niyetlerimizi, Rabbimize olan teslimiyetimizi ve daha nice değerimizi…

Her an yenilenip duran bu büyük deveranda insan, kalbini ve ruhunu kavi tutacak bir güce ihtiyaç duyuyor. Hiç kaybolmayacak ve asla değişmeyecek olan bir güce; “hakikat”e.

Hakikatle insanın arasına giren her bir engel kalbe siyah bir gölge düşürüyor. Kalpte derinleştikçe o gölge, gaflet bulutları çöküyor insanın üzerine. Ve insan o bulutun yağmuruna şemsiyesiz yakalanıyor. Islandıkça ıslanıyor… Islandıkça rehaveti artıyor. Sersemliyor, aklı uyuşuyor, kalbine perde üstüne perde iniyor ve uzaklaşıp tenha bir yere sığınmak yerine bu sefer bulutlara doğru daha çok açıyor kollarını.

Hızlandıkça dünya, kalpleri kuşatan silahlara büründükçe ve sokaklar ihtirasların kaldırım taşlarıyla döşendikçe insan hakikate tutunmakta daha da zorlanıyor. Bir mıknatıs gibi dünya insanı içine çekiyor, çerçöp gibi suyun üzerinde bir sağa bir sola savuruyor ve insan kayboluyor.

***

Aslında kaybolamaz insan. Kalu belada verdiği söz durdukça akıntıya razı olmaz. Yaşadığımız âlem tamamen değişip başkalaşsa da içinde hakikate bağlı güzellikten ve masumluktan yana o cevheri bulmak, insanlığını imar edip kulluğundaki eksikleri tamamlamak düşer insana.

İçine düştüğü bu zifiri karanlıktan kurtulabilmek için en çok da mucizeleri görmeli belki de insan. Hayatını kuşatan ağlardan, bakışını körelten ışık süzmelerinden kurtulup ansızın pencereyi açmak ve var gücüyle göğü kucaklamak. Ardından el sallamak dağların tepesinde konaklayan bulutlara. Yeryüzünün her bir zerresine can veren, ruh üfleyen renk cümbüşünün sahibini hatırlamak ve en güzel övgülerle O’nu tesbih etmek yakışır insana.

Uçan kuşun kanadına değen rüzgâra hükmeden Rabbin, her an kendisini de takip ettiğini bilmeli insan. O en ücra köşedeyken bile sağında ve solunda bir an bile durmadan notlar alan meleklerin varlığını hissetmeli. Asla yalnız olmadığını hayatında görünmeyen gözlerin, seslerin ve kalemlerin de olduğu fotoğrafı yüreğinin merkezine koymalı kulluğuna güzelleme olsun diye.

O hâlde yeniden başlamalı insan. Uyuşmuş zihinleri, çökmüş bedenleri ve gevşemiş ruhları hizaya çekip şöyle derinden bir hatırlayışla yola devam etmeli. Dış âlemin sesini kısıp öteler ötesine kulak vermeli ardından işittiği kelamları iç dünyasına fısıldamalı.  

Faniliğinin farkında olan ve kendisine verilen ömrü en iyi biçimde yaşamaya çalışan insana doğru ilerlemeli. Ölümü unutarak yaşayanların aksine ölümle kol kola bir hayat yaşadığımızın farkına varmalı en çok da. Çünkü oturmaktadır ölüm görünmeyen yüzüyle soframızda. Soğukluğu ve yakınlığıyla titretmektedir toprağı ve tüm yürekleri.

***

Şimdi bir cümle arıyorum. Herkesi kendine getirecek ve hakikatin kapısı önüne sürecek bir cümle. Çevirecek tek bir sahife bile kalmamışken insanlığı kendi içini okumaya davet ediyorum. Cümleler teker teker tamamlanıyor çünkü. Herkes nefes nefes yaklaşıyor kendi hikâyesinin sonuna. İşte az ileriden bu cümlenin sonuna konulacak mezar taşından bir nokta da getiriliyor usulca.

Hayat kısa. İnsan sonlu. Dünya bir gölgelik. Gafletse çok uzun.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap