İşleri İstişare İledir
İnsanız, aciziz; böyle yarattı, böyle takdir buyurdu Rabbimiz. Ekmeğimizi yoğurana, sütümüzü sağana muhtaç olduğumuz gibi bize fikir beyan edenlere de muhtacız. Rabbimiz bizi, her işi yapabilen düzeyde yaratmayı murat etmediği gibi her konuyu bilen seviyede de yaratmayı murat etmemiştir. Kemal sıfatı Allah’a mahsustur; insanlar olarak biz, Kemal sıfatının sahibine layık kul olarak yaşama dert ve gayesinde olduğumuzda Rabbimizin istediği seviyede duruyoruz demektir.
İnsanız, aciziz. Fakat çaresiz de değiliz. Kullarını farklı farklı renklerde ve tonlarda yaratan Rabbimiz, bu özelliklerle birbirimizin yaması olmamızı murat etmiştir. Bu da biri kıyafet dikerken başka birinin kumaş üretmesiyle biri ev inşa ederken başka birinin tuğla imal etmesiyle mümkündür.
Kullar olarak bütün acziyetimize rağmen dünya hayatında huzur, güven, ıslah içinde yaşayabilmemizin temel formülü; bilmediğimiz, eksik kaldığımız, kararsız kaldığımız anda bir bilene danışıyor olmamızdır. Rabbimiz, buna “istişare” demekte ve mü’minlerin özelliklerini zikrederken: “Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür.”[1] buyurmaktadır.
İnsan, bir olayın bütün yüzlerini göremez; görmesi de mümkün değildir. İşte tam bu noktada karşısına istişare, şura, meşveret çıkar. Bilmediğini öğrenmek, bildiğini geliştirmek ya da sadece doğrulamak maksatlı kişi; kimin fikri, istişare edilecek birikimi varsa ona danışır.
İstişare; emir almak değil görüş almaktır. Helal olan konularda kişinin, arının bal yapmak için çiçek çiçek dolaşması gibi konunun ehli olan kişileri dolaşıp görüş alıp bunları süzgeçten geçirmesi ve en iyi görüleni uygulamaya çalışmasıdır. İstişare, onlarca örneğini göreceğimiz önemli sünnetlerden biridir. Allah’tan vahiy alan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem pek çok meselede ashabına danışmış, görüş almış ve uygulamıştır.
Rabbimiz Âl-i İmran Suresi 159. ayet-i kerimede Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden bahsederken “Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.” buyurduktan sonra bu yumuşaklığın nasıl oluştuğu ve devam edeceğini tarif eder ve bütün mü’minlere reçete verir:
“Onları affet,
Onların bağışlanmasını dile,
İş hakkında onlara danış,
Karar verince de Allah’a güven.”
İşte bu emr-i ilahi doğrultusunda Allah’ın Resûlü savaş mevkii belirleneceği zaman Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te; esirlere nasıl muamele edileceği konusunda Bedir’de ashabıyla istişare etti. Medine’de namaz için mü’minlere nasıl çağrı yapılmasının iyi olacağını ashab-ı kirama sordu, 0 zaman Abdullah b. Zeyd radıyallahu anh rüyasında ezanı gördüğünü söyledi ve bu istişare neticesinde namaza çağrı ezan ile oldu. Medine’de meyvelerin ne zaman pazara çıkarılmasının uygun olacağını yine bilenlere danıştı. Kendi ailesiyle ilgili konuları Mescid-i Nebevi’de ashabıyla istişare etti. Hudeybiye’de emretmesine rağmen ashab-ı kiramın kurban kesmekte geri durduklarını görünce eşi Ümmü Seleme radıyallahu anhanın tavsiyesini aldı. İşte bu manzaraları gören Ebu Hureyre radıyallahu anh:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha çok adamları ile istişare eden bir kimse görmedim.”[2] diyerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ne denli istişareyle hareket ettiğini Ümmet-i Muhammed’e bildirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ilk talebeleri -Allah hepsinden razı olsun- bu örneklikle hareket etti. Ebubekir radıyallahu anhuya halife olarak biat edilmesi, Kur’an’ın Mushaf hâline getirilmesi istişare ile alınan önemli kararlardı. Ömer radıyallahu anh, devlet yönetiminde şura meclisinin ilk uygulamalarını yaptı. Bu şura yönteminin işlevsel hâle gelmesi için ashab-ı kiramın ileri gelenlerinin Medine’nin uzağındaki yerlere yerleşmelerine izin vermedi. Yine Ömer radıyallahu anhın kendisinden sonraki halifenin seçimi için oluşturduğu heyet, İslam tarihinde ilk “Ehlü’ş Şura-Ashabü’ş Şura” olarak anıldı.
Ashab-ı kiramla başlayan bu şura meclisleri Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevileri, Gazneliler, Selçuklular, Eyyübiler ve Osmanlılar dönemlerinde de farklılıklar göstererek devam etmiştir.[3]
Bilenlere danışarak hareket etmek eksiklik değil bilakis tam olmaya çalışmaktır. İnsanın kul olduğunu kabul edişidir. “Din nasihattir.”[4] “Allah’a yemin ederim ki senin vesilenle Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi, senin için kırmızı develerinin olmasından daha hayırlıdır.”[5] Bütün insanlığın içinden insanı ziyanda olmaktan kurtaracak olan hak ve sabır tavsiyesidir.[6]
Bugün istişarenin belli alanlara daraltılmış olması mü’minler olarak bizi daraltmakta, bunaltmaktadır. İstişare hayatın her alanıyla ilgili olabilir, olmalıdır. Sadece evlilik konusunda istişare ve istiharenin akla geliyor olması ciddi bir eksikliktir.
Elbette her amelin uygulama ve kabul şartları olduğu gibi bu denli önemli bir sünnetin de belli şartları vardır. Mü’minin hiçbir işi gelişigüzel olmadığı gibi istişaresi de gelişigüzel değildir.
Mü’mince İstişare İçin;
- İstişare edilen konu helal olmalıdır.
Haram bir konunun yapılabilirlik açısından mü’minler arasında gündem olması söz konusu değildir.
- İstişare edilen kişi, konu hakkında bilgi sahibi olmalıdır.
Formülümüz; bir bilene danışılmasıdır. İşinin ehli olan, tecrübe sahibi kimseden görüş alınır. Gözü ağrıyanın kalp değil göz doktoruna gittiği gibi bilgisayar alacak bir kimsenin de bilgisayardan anlayan kişiden bu konuda tavsiye alması uygun olandır. Rabbimiz, Nisa Suresi 83. ayet-i kerimede konuları “yetki sahibi kimselere götürme” standardı koymuştur.
- İstişare edilen kişinin samimiyetinden emin olunmalı, kendisiyle istişare edilen de Allah’ın kendisine ihsan ettiği bir bilgiyi, basireti karşı tarafa aktardığını unutmamalıdır.
“Kim, bir kardeşine gerçeğin başka olduğunu bildiği hâlde bir şeyi tavsiye ederse ona ihanet etmiş olur.”[7]
- Mü’min, etkisi ve yetkisi olan bir konuda kendisinden görüş isteyen mü’min kardeşiyle görüşünü paylaşmalıdır.
“Sizden biriniz kardeşiyle istişare etmek isterse kardeşi görüşünü söyleyerek ona yol göstersin.”[8]
- İstişare edilen konu, hangi yönleriyle danışılmak isteniyorsa açık bir şekilde ifade edilmelidir.
Bir konuda görüş almak isteyen kişi, önce kendi zihninde konuyu netleştirmelidir. Aklına takılan hususları belirlemeli, istifadeyi arttıracak şekilde zihnini berraklaştırmalıdır.
- İstişare ibadet şuuruyla ciddiyetle yapılmalıdır.
Mü’min, “Bir sorayım da duruma göre hareket ederim!” şeklinde laubali bir tavırla değil aldığı görüşleri süzgecine koyup bir sonuca varacak şekilde istişare sürecini başlatmalıdır. Aksi takdirde yaptığı işten bereket göremeyebilir.
- İstişare edilebilen düzeye ulaşmak mü’minlerin hedeflerindendir.
Hasan Basri rahmetullahi aleyh, kendisiyle istişare edilebilen kimseyi “adam” olarak tanımlamaktadır. Her mü’minin bir başka mü’mine aktarabileceği bilgisinin, donanımının, fikrinin olması Ümmet-i Muhammed yapbozunu tamamlayabilmemizin standardıdır.
- Mü’minler hakkında karar alma yetkisi olan kimselerin istişare ile hareket etmesi Rabbimizin açık bir emridir.
Fikrî bir dayatmanın önüne geçmenin, hata payını azaltmanın, ümmet adına verilen karardan sorumluluğu kaldırmanın yolu; şura ile hareket etmektir. Çünkü mü’minlerin işleri şura iledir. Yukarıda birkaç örneğini zikrettiğimiz gibi İslam Devletleri şura meclisleri ile hareket etmeyi devlet yönetim prensibi hâline getirmişlerdir.
İstişare edip onu uygulayabilen kibirden sıyrılır; hata yapma ihtimalini en aza indirmiş olur. Nasihat etmek, nasihat dinlemek, birbirimizin yaması olmaya gayret etmek hem insanlığı hem de Dinimizi ayakta tutar. Çünkü nasihat, samimiyet göstergesidir ve Dinimiz ancak samimi mü’minlerle yaşanabilir. Rabbimiz mü’minleri birbirlerinin kılavuzu kılmıştır. Bu kılavuzluk, düşe kalka yürünen dünya yolundan cennet yoluna varış için destektir. Desteği olmayan ya da desteği hakkıyla kullanmayan bu engebeli yolda daha fazla zarara uğrayacaktır.
0 Yorum