Kur'an ve Modern Bilim Uyumlu Mu?

Kur'an ve Modern Bilim Uyumlu Mu?

Tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmaması

Tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmaması

Kur’an, tatlı ve tuzlu su arasındaki ayırıcı şeyden söz ettiğinde, bariyerle birlikte ‘yasaklayıcı bir bölme’nin varlığından bahseder:

 

“Biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi karışacak şekilde salıveren ve ikisi arasına bir engel, aşılmaz bir perde koyan odur.” (Furkan, 53)

 

Modern bilim, tatlı ve tuzlu suyun buluştuğu haliçlerde durumun, iki denizin birleştiği yerlerde bulunanlardan biraz farklı olduğunu keşfetti. Haliçlerde tatlı suyu tuzlu sudan ayıran şeyin, “iki tabakayı ayıran belirgin bir yoğunluk süreksizliğine sahip piknoklin6 bölgesi”7 olduğu keşfedilmiştir. Bu bölme (ayırma bölgesi), hem tatlı sudan hem de tuzlu sudan farklı bir tuzluluğa sahiptir.

Bu olgu, Nil nehrinin Akdeniz’e aktığı Mısır da dâhil olmak üzere birçok yerde meydana gelir.

Balın Şifa Özelliği

Balın Şifa Özelliği

Arı, çeşitli çiçek ve meyvelerin sularını özümseyerek, balmumu hücrelerinde depoladığı balı bünyesinde üretir. Sadece birkaç yüzyıl önce insan, balın arının karnından geldiğini öğrenmeye başladı. Bu gerçek 1400 yıl önce Kur’an’daki şu ayette belirtilmiştir:

 

“Onların karınlarından, farklı renk ve çeşitlerde şerbet (kıvamında bir sıvı) çıkar ki onda insanlara şifa vardır.” (Nahl, 69)

 

Artık balın iyileştirici ve hafif antiseptik özelliğe sahip olduğunun farkındayız. Ruslar, II. Dünya Savaşı’nda askerlerin yaralarını sarmak için bal kullandılar. Bu sayede yara nemi tutacak ve çok az hasar bırakacaktır. Balın yoğunluğundan dolayı yarada mantar veya bakteri üremeyecektir.

Su Döngüsü

Su Döngüsü

1580’de Bernard Palissy, günümüzde bilinen ‘su döngüsü’ kavramını ilk olarak tanımlayan kişiydi. Suyun okyanuslardan nasıl buharlaştığını ve soğuyarak bulutları oluşturduğunu tanımladı. Bulutlar yükseldikleri iç kesimlere hareket ederler, yoğunlaşırlar ve yağmur olarak yeryüzüne inerler. Bu su, göller ve akarsular hâlinde toplanır ve sürekli bir döngüde okyanusa geri döner. MÖ. 7. yüzyılda Miletuslu Thales, okyanusların yüzeyindeki serpintilerin rüzgâr tarafından alındığına ve yağmur olarak düşmek üzere iç kesimlere taşındığına inanıyordu.

Eskiden insanlar yeraltı sularının kaynağını bilmiyorlardı. Okyanusların sularının, rüzgârların etkisiyle kıtaların iç kısımlarına doğru ittirildiğini düşünüyorlardı. Ayrıca suyun gizli bir geçitten veya büyük abyss’ten1 geri döndüğüne de inanıyorlardı. Bu geçit okyanuslarla bağlantılıdır ve Platon’un zamanından beri Tartarus olarak anılmaktadır. On sekizinci yüzyılın büyük düşünürlerinden Descartes bile bu görüşün takipçisiydi. On dokuzuncu yüzyıla kadar Aristoteles’in teorisi yaygındı. Bu teoriye göre su, serin dağ mağaralarında yoğunlaştı ve kaynakları besleyen yer altı gölleri oluşturdu. Günümüzde, yerdeki çatlaklara sızan yağmur suyunun bu görevi üstlendiğini biliyoruz.

Su döngüsü Kur’an’daki şu ayette tarif edilmektedir:

“Görmedin mi Allah’ın gökten su indirip onu yerdeki kaynaklara akıttığını? Sonra onunla değişik renklerde ürünler bitirir.”

Yaşayan Her Şey Sudan Yaratılmıştır

Yaşayan Her Şey Sudan Yaratılmıştır

Aşağıdaki Kur’an ayeti üzerine düşünelim:

 

“İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” (Enbiyâ, 30)

 

Ancak bilim araştırmalarındaki ilerlemelerden sonra %80’i sudan teşekkür eden, hücrenin temel maddesi olan sitoplazmanın ne olduğunu biliyoruz. Modern araştırmalar, çoğu organizmanın %50 ila 90 oranında sudan oluştuğunu ve her canlı varlığın, var oluşu için suya ihtiyaç duyduğunu da ortaya koymuştur.

14 asır önce herhangi bir insanın, her canlının sudan oluştuğunu tahmin etmesi mümkün müydü? Dahası her zaman su kıtlığı olan Arabistan çöllerinde yaşayan bir insan için böyle bir tahmin yürütmesi akla uygun mudur?

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Kur’an ve Modern Bilim Uyumlu mu Uyumsuz mu?, Zâkir Naik, İdrak Yayınları

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap