Yakınlık
Bu dünyadaki asıl gayemiz, bizi Rabbimizin cennetlerine ulaştıracak azıklar hazırlamaktır. Bu dünyanın bir köprü olduğunu, asıl vatanımıza ulaştıracak bir araç olduğunu biliyoruz. Köprüyü menzil zannedip gerçek yurdumuza giden yolları unutmamamız gerekiyor. Bu yollar da en başta farz ibadetlerle başlıyor ve farzların en başında da namaz ibadeti bulunuyor. Namaz ibadetinin fıkhını bilmek ve namazı ikame etmek mü’minin en öncelikli kulluk görevlerindendir. Namazı hem sorumluluğumuz olarak görmeli hem de mahiyetini anlamaya çalışmalıyız. Rabbimiz, namaz ibadetini ayet-i kerimelerinde tekrar tekrar emrederek bizlere bu hususta dikkatli olmamızı emrediyor.
Peki, namazla hemhâl olan bir mü’min nasıl bir hâldedir?
Mü’minin imanının lezzetini hissettiği en önemli ibadetlerden biri namazdır. Namaz en büyük zikri yani huzur kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i içinde barındıran bir ibadet olduğundan kul için namaz, ciddi anlamda huzur kaynağıdır. Namazı ikame eden kul huzurludur. Rabbinin kendisinden razı olacağı bir iş yaptığını bilir. Peygamber aleyhisselamın buyurduğu üzere dininin direklerini sağlamlaştırmıştır. Aynı zamanda kul, namazla birlikte sürekli dua hâlinde olduğunu bilir. Günde en az beş vakit Rabbine yönelen kul, isteyeceği her şeyi O’ndan ister. Önce O’na hamd eder. O’nun büyüklüğünü, yüceliğini tasdik eder. İsteyeceğini yalnız O’ndan ister. Her gün defalarca bunları itiraf eder ve bu yolda sebat etmek için uğraşır.
Toplumsal açıdan namaz kılan insan hangi safta olduğunu da belli etmiş olur. Nerede olursa olsun, yalnızken veya cemaatle iken namaza duran mü’min Rabbinin rızasını tercih ettiğini, dünyayı değil cenneti istediğini belli eden insandır. Bunun büyük bir nimet olduğunun da farkında olan insandır mü’min. Namaz kılınan o anda başka işlerle meşgul olmayıp Rabbinin lütfuyla bu güzel nimete eriştiğini fark eder. Dualarını, kalbindeki imanını haykırmasına, sesinin kâinatta akmasına izin verdiği için Rabbine hamd eder.
Kişinin içsel yönelişlerinde ilerlemesinde önemli bir süreç olan namaz, Rabbimizin buyurduğu üzere “Secde et ve Rabbine yaklaş.”[1] müjdesiyle O’na yakınlıkta zirve olan ibadetlerden biridir. Toplumsal olarak, bireysel olarak yaşanılan arayışlara en güzel cevap ve aynı zamanda en güzel tesellidir bu yakınlık müjdesi. Bunaldığımızda, kalbimiz ve ruhumuz yorulup bir kapı aradığında ilk çalacağımız kapı, Rabbimizin kapısı olmalıdır.
Zihnimizi rahatlatmak için ve aslında rahatlatmaktan çok uyuşturmak için sosyal medyanın pencerelerine yönelmeyelim. Vizyondaki en popüler filmler ile can sıkıntımızın geçeceğine aldanmayalım. Can sıkıntısından, üzülmekten korkmayalım. Hüznün düşmanı olup kafa dağıtmak adına anlık zevklere yönelmeyelim. Hüzünden korkmayalım. Kalbimizde duyguların ağırlaştığı, ne yapacağımızı bilemediğimiz anlar da olsun. Birileriyle konuşmanın bizi rahatlatmadığı zamanlar olsun. Bu anlardan korkmayalım. Bunları vesile kılıp bizi huzuruna çağıran Rabbimize yönelelim. İşin içinden çıkamadığımızı anladığımız konularda istihareye yönelelim. Günahlar kalbimizi ve adımlarımızı ağırlaştırdığında tövbeye yönelelim, tövbe namazı kılalım. Sadece hüzünlü anlarımızda değil en mutlu anlarımızda da ilk Rabbimize yönelelim. Âlemlerin Rabbine secde edelim ve O’na yaklaşalım. Aradığımız yakınlığı, ihtiyacımız olan teselliyi secdelerde bulacağımıza iman edelim. Hayatımızın her anında bu yakınlık ile yol alalım. Rabbimize yönelmek için âdeta bahaneler üretelim. Her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimize daha çok tahiyyatla yaklaşabilme gayretinde olalım.
[1] Alâk Sûresi, 19. ayet-i kerime, Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meâli
0 Yorum