Boşa Gitmez İşler

Nureddin Yıldız Hoca'nın 01.11.2019 tarihli 369. Hayat Rehberi dersidir.

Büyük Sevapları Kaçırma!

Büyük Sevapları Kaçırma!

Müslümanlar olarak “ibadet” denince sadece abdest alıp namaz kılmayı, oruç tutmayı anladığımız için birçok ibadet potansiyelli işi gözden kaçırıyoruz. Evinde oturan bir babayı düşünelim. Çocuğu “Baba, kaç gündür simit almadın, bugün kahvaltıya alır mısın?” diyor.  Adam yakındaki fırından simit alıyor ve dönüyor. Tam eve gireceği esnada komşusu nereden geldiğini soruyor. Adam da “çocuklar simit istedi, aldık işte” diyor. Hakikaten de yaptığının bundan ibaret olduğunu düşünüyorsa bu adam yanlış yapıyor demektir. Aynı şekilde annesinin önünde, hiçbir hizmetine koşmaksızın oturup sadece yüzüne bakmanın mübarek bir ibadet olduğunu düşünmeyen kişi yanlıştadır. Zira namazı Allah rızası için kıldığı gibi simidi alırken veya annesine bakarken de Allah’ın rızasını gözetseydi ibadet sevabı almış olacaktı. 

Zihinlerimizi düzgün ayarlayamamamızdan kaynaklanan bu çarpık anlayışımızdan ötürü aslında nice ‘boşa gitmez’ işler yapmamıza rağmen, zihin dünyamızda bunları Allah için yapmaya niyetli olmayışımız sebebiyle ‘sosyal faaliyet, örf, adet, etkinlik’ gibi işler olduklarını düşündüğümüzden bu uğraşlarımız boşa gitmekte ve heba olmaktadır.

Allah da ona yardım eder…

Allah da ona yardım eder…

İmam Müslim’in Sahîh’inden şu hadis-i şerif hepimize cennetin yolunu gösteren bir çizgiyi önümüze çekmektedir: 

“Kim bir müminin dünya hayatındaki derdine çare olursa Allah da onun kıyamet günündeki derdine çare olur. Kim bir insanın zora sürülmüş işini kolaylaştırırsa Allah da onun hem dünya hem ahiret işlerini kolaylaştırır. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin de Allah hem dünya hem ahirette ayıbını örter.” Hadis-i şerifin devamında: “Kul, mümin kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımındadır.” buyruluyor.

Yine şu hadis de önümüzü aydınlatmaktadır:

 “Allah’ın öyle kulları vardır ki sanki Allah onları, insanların dertlerini çözsünler diye yaratmıştır. Kimin derdi varsa ona gider. İşte Allah’ın azabının güvencesini alanlar (azaptan emin olanlar) bunlardır.” Buharî’deki başka bir hadis-i şerifteyse Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu müjdeyi haber vermektedir: “Fakirlerin ve dul kadınların ihtiyacını görmek için çırpınan Müslüman, Allah yolunda cihat eden mücahit ve geceleyin sabaha kadar teheccüt kılıp akşama kadar oruç tutan mümin gibidir.”.

Mümin, müminin ayıplarını örter, karşılığı da ta gençlik yıllarından beri yaptığı rezaletlerin Allah tarafından hem dünya hem ahiret hayatını yaşarken örtülmesi, açığa çıkmaması olur biiznillah. Mümin, mümine yardım eder, Allah da ona yardım eder. Mümin, mümin kardeşlerinin yardımına öyle bir koşar ki Allah onu azaptan emin kılar, cihat ediyor, teheccüt namazı kılıyor ve oruç tutuyor gibi sevap kazanır.

Bir sene İtikâfta durmaktan iyidir…

Bir sene İtikâfta durmaktan iyidir…

İbni Abbas radıyallahu anhuma, Resûlullah aleyhisselam’ın sünneti olduğu için onun kabri yanında itikâfta olduğu esnada yanına gelen ve efkârlı hâliyle dikkati çeken birini görüyor. Ona işaret ediyor ve yanına çağırıyor. Adam da kendisini çağıranın peygamberin amcasının oğlu olduğunu görünce sıçrayıp yanına varıyor. İbni Abbas adama, “seni dertli görüyorum, nedir sorunun?” diye sorunca adam, “sizi bu işe karıştırmayayım” cevabını veriyor fakat İbni Abbas ısrar ediyor.

Adam da “filanca zattan borç aldığını, yarın da ödeme günü geldiğini ama parayı hazırlayamadığını, bu yüzden uykularının kaçtığını” anlatıyor. İbni Abbas meseleyi öğrenince borç verenin kim olduğunu da soruyor ve o kişi mübarek sahabenin muhabbeti olan biri çıkıyor. Ardından “benim terliklerim nerede?” deyiveriyor. Terliklerini giyeceği esnada, borçlu adam birden İbni Abbas’ın gömleğini tutarak, “Sen burada itikâfta değil misin? Bu iş için dışarı çıkarsan itikâfın bozulmayacak mı?” diye şaşırarak söyleyince elini onun omzuna koyan İbni Abbas’ın gözleri dolarak verdiği karşılık ibretlerle dolu ve ziyadesiyle düşündürücüdür:

“(Efendimiz aleyhisselamı işaret ederek) şuradakini hatırlıyor musun? O bize dedi ki: Bir müminin işini görmek burada bir sene itikâfta durmaktan iyidir.

Hâlbuki o peygamber (aleyhisselam) bir gün itikâfta durmaya cehennemden vadiler dolusu uzak kalmayı vaat etmişti. Düşünün ki bir müminin işini görmeye neler vat edilir, neler… İslamiyet işte budur. Sıradan mahalle mescidi değil, Resûlullah’ın kabrinin de bulunduğu en mübarek mescitte itikâf için bulunmayı, dertli bir mümin olduğu sürece ikinci planda önemli görebiliyor. İslamiyet, İbni Abbas’ın yaşadığı dindir ve müminlerin birbirinin derdine merhem olmalarını emreder. İslamiyet, dinin forsunu yaşamak için Müslüman olmak değil, dine göre hayat planlamaktır.

7 Önemli Şart

7 Önemli Şart

Her ibadetin olduğu gibi insana iyilik yolunda gösterilen emeklerin de birtakım şartlara bağlı olduğunu bilmek gerekmektedir. Bu gereklilikleri şöyle sıralayabiliriz: 

1- Allah Teâlâ her işe sevap vermez, niyetli işleri ödüllendirir. İnsan ne yaparsa yapsın onun rızasını talep etmelidir. Tasavvuf erbabının diline doladığı şu mübarek cümleler bu niyeti daima taze tutmaya yardımcı olur: “ilâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî.” Yani “Allahım benim gayem sensin ve ben seni (senin rızanı) talep ediyorum.”

2- Müslüman’ın zihninde muhakkak bir sıralama ve öncelik listesi olacaktır. Bu olmadığında her el atılanı batırmak işten bile değildir. Cuma ezanı okunduğunda “çok faziletli” diye yetimlere sadaka dağıtmaya kalkışmak akla sığmaz. Evvela farzlar yerine getirilecek ve haramlardan kaçılacaktır. Kendimiz haricindekilerde de ailemizden dışa doğru açılma yöntemi izlenecektir. Çoluk çocuğunu ele güne muhtaç ederek Suriye’de sadaka dağıtmaya gitmek Allah’ın istediği iş değildir. Eşi ve çocukları için ihtiyaçları gördükten sonra başkalarıyla ilgilenmelidir.

3- Müslüman, tecrübeye saygılı insandır. Mesela bir deprem afetinde insanlara un dağıtmanın manası olmadığını takdir ederiz. Afetlerin öyleleri olur ki çocuk bezi edinmek ekmek bulmaktan değerli hâle gelir. Bu tecrübeye saygılı bir proje üzerinde ilerlenecektir.

4- İyilik eden, insandan karşılık beklemeyecektir. İşin Müslümancası budur. Hem iyilik etmek hem muhataplarının teşekkürünü bekleyerek bunu ‘unutmamalarını’ beklemek işin ibadet boyutuna hayatî zararlar verir. İşi Allah için yapıp mükâfatını Allah’a ısmarlamaktır esas olan. Kul hesap tutmaya başladığında ise şeytan bu damarı muhakkak sömürecek ve kaş yapılan yerden göz çıkartacaktır.

5- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: “Allah’ın en sevdiği iş, az da olsa sürekli olandır.” Demek ki Rabbimiz saman alevi türünden iş istememekte, böylesini sevmemektedir. Beş lira bile olsa sürekli olan, devamlılık kazanmış hayır daha makbuldür. Zira sürekli olmayan, süreklinin getiri ve faydasını sağlamaz. Şayet istediğimiz iyiliğin, güzelliğin, insanlığın bekası ise bunu sürekli hâle gelen işler sağlayabilir.

6- Bakara suresinin 264. ayet-i kerimesi bütün iyilikler için uyarısını zihinden çıkarmamak gerekir: “Ey iman edenler, yaptığınız iyilikleri başa kakarak sadakalarınızı iptal ettirmeyin.”

“Sizin ayakkabınız bile yoktu, o zaman size şu şu iyilikleri etmiştik, hatırlamıyor musunuz?” dendiği anda o, zamanında yapılan fedakârlıklar silinip kayboluyor ve sevapları elden gidiyor demek ki. Bu başa kakma, karşıdakinin nankörlük etmesi hâlinde dahi haklı bir sebeple yapılamaz. Nitekim yapılan iş Allah içinse Allah hem o iyiliği hem karşıdakinin iyiliğe nankörlükle mukabele ettiğini görmektedir. Fakat Allah için değil de karşısındakini kendine köle etmek için yapılmışsa iyilik, burada zaten Müslümanca iş söz konusu olamaz.

7- Yapılacak iş her neyse onu mutlaka istişare ile yapmak lazımdır. Bir aile sulhuna, çocuğun birine nasihate veya başka bir işe gidilecekse o konuda tecrübesi olan biriyle sorular sorarak fikir alışverişi fayda sağlar. Yoksa insanın gücü, şeytanın çıkardığı bir fitne ateşini söndürmeye tek başına yetmeyebilir. Şeytan çok tecrübelidir, müminler de insanlar arasındaki tecrübeleri değerlendirerek daha güçlü olabilirler. “İki tokat atıp bu işi hallederiz” denen yerde üstüne bir de tokat yenerek dönülmesi işten bile olmayabilir.

Canlı Cenaze!

Canlı Cenaze!

Eğer belli yaşa gelmiş bir mümin, “ben yapacak hayır bulamıyorum” diyecek kadar önünü göremediği bedbahtlık yaşıyorsa onun afet duası okuması iyi olur, çünkü canlı cenaze gibidir! Hiç yoksa şu vardır: Abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra ümmetimizin hastaları için dua edemez mi insan? Buna bir meleğin âmin demesi ve ağır hastalıkla inleyen bir çocuğun bu duanın isabetiyle şifaya kavuşmasına vesile olma ihtimali elbette vardır. Öyleyse hani iyilik yapamazdın? Hayır, yapabilirsin hem de pek çok şey yapabilirsin.

6 Yorum

Yorum Yap