Eleştiri Adabı

Eleştiri Adabı

Kimsenin hatadan beri olmadığı bu dünyada hatasızlık beklemek de makul değildir. Mükemmellik yalnızca Allah'a mahsustur. Müslüman ise çevresinde oluşan hadiselere kayıtsız kalamayacağından gördüğü olumsuz tablolara usulünce müdahale etmelidir. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem "Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir."[1] buyurmaktadır.

Kelime anlamı olarak “bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi” olarak tanımlanan eleştiri tesiri bakımından iki çeşittir: Yapıcı ve yıkıcı. Eğer gördüğümüz hatayı düzeltmek ve hata sahibinin güzel davranış geliştirmesine katkı sağlamak amacıyla lisan-ı münasip ile bir ikaz yapıyorsak bu yapıcı bir eleştiri olur. Buna herkesin belli ölçülerde ihtiyacı vardır. Böyle yapıcı tenkitin muhatabı olgun biri ise "Onlar sözü dinler ve en güzeline tabi olurlar. İşte onlar Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler ve gerçek akıl sahibi olanlardır."[2] ayetindeki gibi davranır, memnun olur, teşekkür eder. Tam tersi memnun olmaz ve savunmaya geçerse cedelleşmeden o kişiyi hatası ile baş başa bırakmak gerekir. Zira tenkidin faydalı olması için tenkit edilenin de kendini geliştirmeye açık olması gerekir.

Yıkıcı tenkit ise görülen ya da özel incelenip araştırarak açık bulma sonucu yapılan yaralayıcı eleştirilerdir. Hucurat Suresi 12. ayet-i kerimede bu eleştiri türünden bahsedilerek bunun günah olduğu açıklanmaktadır. Ancak eğer bir kişi ya da kurum kendi hatalarını meşru görüyor ve bu hatalar topluma zarar vermeye başlamışsa, uyarılar da dikkate alınmamışsa bu durumda basın-yayın dâhil her türlü yöntem kullanılarak açıkça tenkit yapılabilir. Zira burada kötülükleri bertaraf etmek gayesi vardır.

Eleştiriye kör nokta tespiti olarak bakılmalıdır. Çünkü insan çoğu zaman kendi hatalarını göremez. Allah bazen insanı düzeltmek için başka bir insanı gönderir. İşte bu noktada eleştiri bir aydınlanma, yanlışı düzeltme ve doğruya yönelme olur. Ayrıca eleştiri insanın gelişimi açısından çok önemlidir. Sürekli "iyi yaptın, çok güzel" diyerek desteklenen bir insan gelişemez. Oysa "şurası yanlış" veya "burayı şu şekilde yaparsan daha iyi olur" diye eksik tarafları gösterildikçe insan, doğru olma ve doğruyu bulma yolunda uğraşır. Bu da onu doğruya bir adım daha yaklaştırır.

Yapılan bilimsel araştırmalar kişinin beyninin bile eleştirildikçe geliştiğini söylüyor. İlim dünyamıza baktığımızda da âlimlerin birbirlerine karşı tenkitlerinin nasıl olumlu sonuçlar verdiğini görmekteyiz. Onlar din olarak gördükleri ilmi daha doğru bir şekilde insanlara ulaştırmak için birbirlerini üslubunca eleştirmekten çekinmemişlerdir.

Peki, eleştiri adabı nasıl olmalıdır?

- Eleştiri Allah rızası için olmalıdır:

Hataları düzeltmenin bir yolu olan tenkidi kimsenin kişisel egosunu tatmin etmek için kullanmaya hakkı yoktur. Tenkit hoşgörü, sabır, empati, saygı ve nezaket temellerine dayalı olarak yapılmalı ve bu şekilde iletilen mesaj ile karşıdaki insan kendini değiştirebilmeli, geliştirebilmelidir.

Yol gösteren, destek sağlayan, moral ve ilham veren, yapıcı ve olumlu ifadeler içeren tenkitler aynı zamanda bir tebliğdir ve bu da bir ibadettir. Böyle bir dostu olanın aynaya bakmaya da ihtiyacı olmayacaktır.

- Eleştiri yapıcı olmalıdır:

Eğer kırıcı ve insanları küstürücü olursa o artık kavgaya veya cidale dönüşmüş demektir. Eleştiride kullanılan üslup aynı zamanda bizim insanlık ve Müslümanlık kalitemizi gösterir. Eskilerin eskimez ifadesi ile: "Üslûbu beyan ayniyle insandır." Yani insanın üslubu insanın ta kendisidir.

İletişimde hitap şekli ve ses tonu kadar konuşmada seçilecek kelimeler ve bunların dile getirilişi de çok önemlidir.[3] Çünkü çoğu zaman vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir.

- Eleştiri topluluk içinde olmamalı, mümkünse kişiyle yüz yüze yapılmalıdır:

Mecburen topluluk içerisinde olması gerektiğinde ise isim vermeden muhatabın kendine düşen payı almasını sağlamalıdır. Ayrıca tenkitçi eleştirdiği kişi ile arasında geçen diyaloğu kimse ile paylaşmamalıdır.

- Kişi değil yapılan eylem eleştirilmelidir:

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ahlakından öğrendiğimiz yöntem bu şekildedir. O bir yanlış gördüğü zaman hutbede topluca insanlara seslenir ve "bazılarını şöyle şöyle yaparken görüyorum?", “bazı kişilere ne oluyor ki?” veya "Şöyle şöyle yapmak ne kötü bir iştir" şeklinde uyarısını yapardı. [4]

- Eleştiride sövme, alay, küçümseme veya kişiliğe saldırı içeren ifadeler kullanılmamalıdır:

Bilakis sözlerimiz ne kadar içten ve samimi olursa, ne kadar Allah rızası için olursa o kadar verimli olacaktır. Bu hususta Kur'an'ın üslubu unutulmamalıdır. Rabbimiz müşriklerin Allah dışında ilah edinmelerini tamamen reddetmesine rağmen hiçbir şekilde onlara sövmemiş ve sövmeyi de yasaklamıştır. Ayrıca Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zina etmek için kendisinden izin isteyen gence bile sakince yaklaşmış, ona kızmadan mantık çerçevesinde cevap vermiştir.

- Eleştiri yaparken nazik ve kibar bir üslup kullanılmalıdır:

Bu da beden dili, söz dili ve gönül dilinin birlikte samimiyetle işe koyulmasıyla olur. Bu konuda "...Eğer kaba ve sert davransaydın etrafından dağılıp giderlerdi..." anlamındaki Âl-i İmrân Suresi’nin 159. ayet-i kerimesi unutulmamalıdır. Ayrıca Rabbimizin "Firavun’a bile yumuşak söz söyle!" ikazı serlevhamız olmalıdır.

- Eleştiride karşı tarafı dinlemek gerekir:

Önyargılı olmamak ve karşı tarafın açıklamalarına kulak tıkamamak yanlışın düzelmesi açısından çok daha ideal olandır. Bunun için karşıdaki muhatabı Allah'ın bir nimeti ve emaneti olarak görmek gerekir.

- Eleştiri olumlu ve olumsuz ifadeler içermelidir:

“Hep” ve “hiç” gibi keskin ifadeler yerine daha yapıcı bir üslup kullanılmalıdır. Çünkü bir iş, insan veya fikir tamamen kötü veya tamamen mükemmel olamaz. Mutlaka eksikleri, yanlışları olduğu gibi iyi tarafları da vardır. Bu durumda amaç kişiyi daha iyi bir konuma getirebilmek olduğundan her bir olumsuz eleştiri için yanına bir veya iki olumlu eleştiri eklemek ideal olabilir.

- Eleştiri zamanlı olmalıdır:

Ne kadar haklı olursak olalım her doğrunun her yerde ve her zaman söylenemeyeceğini unutmamak gerekir. Eleştirilecek kişinin bu eleştiriyi en iyi değerlendirebileceği ve sunulacak çözüm önerilerini en fazla uygulayabileceği bir zaman seçilmelidir.

- Eleştiri çözüm önerisi sunmalıdır:

Sadece yanlışları saymakla bir şey elde edilemez. Bu yanlışların nasıl düzeleceğini ve hangi yollara başvurulacağını göstermek gerekir. Sunulan çözüm önerilerinin uygulanabilir olması da çok önemlidir. Kişinin kendi elinde olmadan gerçekleşen durumlar veya şartlarının getirdiği olumsuzluklar, müdahale edilse de değiştirilemeyen gerçekler olabilir. Bu durumda kişiyi Allah vergisi bir durumdan dolayı kula mahcup etmemek gerekir. Ayrıca eleştirilen kişiye sadece düşüncelerimizi söylemek yerine neleri daha iyi yapabileceğinden ve hangi alanlarda daha başarılı olduğundan söz etmek de ona kendini daha iyi hissettirir.

- Eleştirinin dozu iyi ayarlanmalıdır:

Eleştiren ve eleştirilen arasındaki sevgi ve saygı bağlarını bozmamalı, haddi aşmamalıdır. Özellikle evladının babasını, talebenin hocasını, kardeşin abisini eleştirmesi gibi küçüğün büyüğü eleştireceği durumlarda çok dikkatli bir üslup kullanılmalıdır. Örneğin bizim gibilerin İmam-ı A’zam, İmam Şafii, İmam Gazâlî rahmetullahi aleyhim gibi büyük âlimleri eleştirmesi için kaç fırın ekmek yemesi gerektiğini asla akıldan çıkarmamak gerekir.

- Allah'a isyan eden büyük bile olsa eleştirilmelidir:

Zira Allah'a isyan olan yerde kula itaat edilmez. Ama bizler hocanın hatasına "Vardır bir bildiği!" dersek veya siyasetçinin hatasına "Kader böyleymiş!" diye müdahale etmezsek yanlışların önünü almak mümkün olmayacaktır. Oysa örneğimiz "Yanlış yaparsam beni düzeltin." diyerek ilk halife olduğu gün insanları uyaran Ebubekir radıyallahu anh olmalıdır.

- Eleştiride tarafsız olunmalıdır:

"Biz ve onlar" diye bir ayrım yapmak yerine "doğru ve yanlış" şeklinde ölçüler esas alınmalıdır. Erdem bizden olana değil bizden olmayana gösterdiğimiz anlayış ve empatide yatar.[5]

- Eleştiri bilmediğin konuda yapılmamalıdır:

Zira kimse sınanmadığı bir imtihanın garantisini veremez. Böyle durumlarda eleştiriden uzak durmak, malayaniyi terk etmek sayılır.

- Eleştiriden önce özeleştiri yapılmalıdır:

Kendi hatalarının ve zayıf yanlarının farkında olan bir insan başkasını eleştirirken de daha anlayışlı olur. Kur’an’ımız bu konuda bize ciddi bir uyarı yapmakta ve insanlara iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız konusunda bizi ikaz etmektedir.[6] Ayrıca "Bir topluluk içinde bulunduğu durumu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez."[7] gerçeği de unutulmamalı, başkasından önce kişi kendine bakmalıdır.

 

[1] Müslim, İman, 78

[2] Zümer Suresi, 18. ayet-i kerime

[3] Muhammed Emin Yıldırım, İnsani İlişkilerde İlahi Ölçü, Siyer Yayınları, s. 133.

[4] Prof. Dr. Nureddin Itır, Buluğu’l-Meram Şerhi, 2.bs. (İstanbul:Tahlil Yayınları, 2015), 3.cilt, s. 25.

[5] Kemal Sayar, Ruh Hâli, Timaş Yayınları, s. 46.

[6] Bakara Suresi, 44. ayet-i kerime

[7] Ra’d Suresi, 11. ayet-i kerime

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap