“İlmihâl” Deyip Geçme!

“İlmihâl” Deyip Geçme!

Henüz hiçbirimiz yoktuk, Rabbimiz vardı. Ruhlarımızı yarattı ve bizden söz aldı. “Sen bizim Rabbimizsin” diyerek O’na bir söz verdik. Sözümüzde samimi olup olmadığımızın ortaya çıkması için bir imtihan yeri olan dünyaya gönderildik.

“Peki, bu imtihanı kazanmak için ne yapmamız gerekiyor? Kurallar ne? Bu imtihan ne kadar sürecek?” vb. pek çok cevapsız soru ile baş başa kalmayalım diye Rabbimiz biz insanlara kitaplar ve onları açıklayan peygamberler gönderdi.

Gelen peygamberlerin tamamı Allah Teâlâ’ya verdikleri iman sözünü insanlara hatırlatmakla işe başlamış, imtihan yeri olan dünyadaki her şeyin kula verilen bir emanet olduğunu, bedenlerinin bile aslında kendilerine ait olmadığını, zevklerine, isteklerine göre bir hayat yaşarlarsa imtihanı kaybedeceklerini, bu yüzden ölene kadar yaşadıkları her anı Allah’ın istediği şekilde yaşamaları gerektiğini öğretmiştir.

Böylece Allah’a iman edenler; Allah’a söz vermenin hayatlarının her anında bir sorumluluk taşıdığını, bakmak, dinlemek, adım atmak, tutmak, yemek, içmek, giyinmek, konuşmak, kalbinden duygular geçirmek, başka bir insanla iletişime geçmek, hayvanlar, bitkiler ve eşyaları kullanmak vb. hayat boyu yaptıkları her ne varsa Allah’ın istediği kurallara göre olması gerektiğini anladılar. Bunun yanında Rablerinin kendilerinden istediği kul olmanın gereği, namaz gibi özel fiillerden de sorumlu olduklarına iman ettiler.

Bu yüzden ashab-ı kiram başta olmak üzere Ümmetimizin her ferdi başlarına gelen en ufak bir hâdisede hemen bir âlime koşmuş, “Ne yapayım?” diye sormuştur. “Ne yapayım?” derken aslında “Rabbim ne yapmamı ister benden? Ne yaparsam Allah’ın istediği kullukla uyuşmayan bir şey yapmış olurum?” demeyi kastetmişlerdir. Ve böylece kul olarak her durum ve şartta nasıl hareket edilmesine dair ilmi bir birikim oluşmuştur. Daha sonraki çağlarda bu ilme ‘fıkıh’ ismi verilmiş ve bu ilimde uzman olan âlimlere ‘fakih’ denmiştir. Ve özellikle H. 2. asırdan sonra fıkıh alanına ait kitaplar yazılmıştır. Ve her devirde fakihler yeni meydana gelen durum ve gelişmelere dair Kur’an-ı Kerim ve Sünnet üzerinden halkın nasıl kulluk yaşaması gerektiğine cevaplar bularak bu kitaplardaki bilgilere yenilerini eklemişlerdir.

Zamanla âlimlerin azalması, fıkıh kitaplarının ciltlerce konuyu ihtiva etmesi sebebiyle halkın hemen açıp okuyabileceği, pratik hayatta en çok karşılaşılan konuları ele alan küçük hacimli kitaplara ihtiyaç hissedilmiş ve ilmihâl kitapları da böylece ortaya çıkmıştır.

Âlimlerimizi ilmihâl türü kitapları yazmaya sevk eden en önemli hususlardan biri, ayet-i kerimeler ve  “İlim talep etmek / öğrenmek her Müslüman’a farzdır.”[1] hadis-i şerifi gibi pek çok hadis-i şeriften ilmihâl öğrenmenin farz-ı ayın olduğunu anlamalarıydı. İçinde bulundukları hâlin kul olarak ne yapmayı gerektirdiğini öğrenmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdı. Ve Müslümanların bu farz bilgiye ulaşabileceği bir başucu kitabı gerekliydi. İşte bu sebeple ilmihâl kitapları yazıldı.

İlmihâl denince hayatımızı Müslüman olarak yaşamak için öğrenmenin zorunlu olduğu bilgileri içeren bilgileri anlarız. Buluğa ermeden bir Müslüman’ın ilk okuması-öğrenmesi gereken kitap, ilmihâl kitabıdır, deriz bu yüzden. Çünkü ilmihâl, hayat kitabı Kur’an’ımızı bile nasıl okumamız gerektiğini öğretir bize.

İlmihâl kitapları; günlük hayatta bir Müslüman’ın en çok karşılaşacağı durumları ele aldığı için iman, ibadetler, helaller-haramlar, ahlak, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı ve ahlakına dair konuları ihtiva eder. Bu muhteva bize Müslümanlığın sadece namaz, zekât, oruç, hac vb. ibadetlerden ibaret olmadığını göstermesi bakımından da önemlidir.

Fakat her çağda sadece bu konular, ilmihâl bilgisi olarak elbette yeterli değildir. Değişen şartlarla beraber Müslüman’ın hayatında geçmişte var olmayan ama yaşadığı devirde hayatıyla iç içe olan yeni olaylar, durumlar olabilir. İşte o zaman bu olaylar ve durumlar karşısından Müslümanca yaşamanın nasıl mümkün olduğunu da öğrenmesi gerekecektir.

Bu duruma misal olarak; bugün internetin hayatımızın bir parçası olduğunu düşünürsek bu asırda yazılan ilmihâl kitaplarında internete dair bir başlık açılması gerekecektir. Böyle bir ilmihâli henüz bulamayan bir Müslüman da ilmihâl kitabında internet olmadığı için “mesul değilim” diye düşünemeyecektir. Çünkü esasen ilmihâl, Âdem aleyhisselam cennette iken bile vardır. Rabbimiz Âdem aleyhisselama cennette yasak olan ağaca yaklaşmamasını emrederek aslında içinde bulunduğu şartlarda kulluğu yani bir nevi ilmihâli ona öğretmiştir.

İlmihâl bir Müslüman’ın doğumundan ölümüne kadar bilmesi zorunlu bilgilerden oluştuğu için ticaret, evlilik, düğün, eğlence, yeme-içme, miras, yolculuk, alış-veriş, ticaret, siyaset vb. insanın bulunduğu hangi alan varsa o alana dair bilmesi gereken bir ilmihâl bilgisi vardır. Yarın uzaya gidecek olsak uzay şartlarında bir ilmihâl bilgisine ihtiyacımız olacaktır. Çünkü Müslümanca yaşayabilmemiz için ilmihâl şarttır. Bu yüzden her Müslüman’a ilmihâl bilmek farz-ı ayındır. Ve her farz gibi terk edilmesi de haramdır. Bu sebeple ilmihâl bilmeden yaşamak, namaz kılmamak gibi haram bir iştir.

Çünkü ilmihâl; “Allah’a, kitaplara, peygamberlere iman etmek ne demektir? Kader, ahiret deyince ne düşünmem gerekir? Allah Teâlâ’yı tanıtan özellikler ne demektir? Rabbimiz kimdir? Peygambere itaat ne demektir? Neden gereklidir? Dünya, cennet-cehennem, günah-sevap nedir? Kiminle evlenilir, ne yenir, ne içilir? Ne alınıp satılabilir? Ne konuşulur? Ne izlenir? Ne dinlenir? Nasıl eğlenilir?” vb. hayatı Müslümanca yaşayabilmek için lazım olan bilgiyi bize verir. Bugün yaşadığımız kafa karışıklığının, uzaya gitmenin bile bir yolunun bulunup uzay çağında nasıl kul olunacağını bilmeyişimizin sebebi de ilmihâl bilgisinden mahrum oluşumuzdur. İlmihâl bilmeden iyi niyetlerle çıktığımız yollar bile bizi yanlışa sürükleyebilir.

Bu sebeple ilmihâl, öğrenilmesi gereken öncelikli ilimdir. İlkokuldaki tüm dersleri anlayabilmek için öncelikle okuma-yazma öğrenmek ne kadar gerekli ise yirmi dört saatimizi Rabbimiz’in istediği şekilde geçirebilmek için ilmihâl bilmek de o kadar gereklidir. Bunun için ilmihâl; okuma yazma bilmekten, dört işlem hesabı yapmaktan daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir ilimdir. Çünkü kul olarak yaşamak için gerekli olan bilgidir.

Âlimlerimiz bu yüzden ilmihâl öğrenmeden önce Tefsir, Arapça, Hadis vb. ilimleri öğrenmenin; herhangi bir kitabı okumanın caiz olmadığını, boşa vakit harcamak olduğunu vurgulamıştır. Çünkü ilmihâl bilmeden tefsir gibi ilimleri öğrenmeye çalışmak, dört işlem bilmeden sekiz bilinmeyenli bir denklemi çözmeye çalışmaya benzemektedir.

İlmihâl bilmeyenin bir gününü bile herhangi bir hataya düşmeden geçirmesi, mayınlı bir arazide yürüyen bir kişinin mayına basmadan yürümesi kadar mümkündür.  Bu yüzden ilmihâl bilmek; Müslümanlığımızın bir gereği, eş-dost seçerken de arayacağımız en önemli kriterlerden biridir.

İlmihâl; bu dünya imtihanını kazanmak için bilmemiz gereken ana kurallar olduğu için ilmihâl bilmeden yaşamayı bir risk olarak görmek, hangi yaşta olursak olalım ilmihâl bilmiyorsak öğrenmek, unuttuğumuz bilgiler varsa tazelemek hedefimiz olmalıdır. Eksik kalmış her bir ilmihâl bilgisi sebebiyle şeytanın kulluğumuzda bir delik açtığını unutmadan yol almalıyız.

 

[1] İbn-i Mace, Mukaddime 17

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap