İşte Yarınımız

Nureddin Yıldız Hoca'nın 27.10.2019 tarihli 368. Hayat Rehberi dersidir.

Sınava Girmek, Sınavı Kazanmak Demek Değildir...

Sınava Girmek, Sınavı Kazanmak Demek Değildir...

Girdiği üniversite sınavından çıkar çıkmaz büyük bir coşkuyla üniversiteyi kazandığını söyleyen ve bunun için kutlamalar yapan bir genci görürsek bu genç hakkında ne düşünürüz? Ne hüküm veririz? Hepimiz anlarız ki bu gencin kazandığı iyi bir psikiyatri kliniğinde tedaviden başka bir şey değildir. Kabul etmeliyiz ki bu gencin imtihan edilmek için girdiği bir salonu ‘üniversiteyi kazanmak’ zannetmesi ile dünyada rahat edip Allah’ın rızasını ve cenneti kazandığını zanneden (veya uygulamaları itibariyle böyle manzara veren) insanın akılsızlığı arasında fark yoktur.

Cennet veya -Allah korusun- cehennem için yaratıldığımızı hepimiz biliyoruz,  Cennet istiyorsak bilmeliyiz ki girdiğimiz bu imtihanda iyi sonuç almak zorundayız. Bunun için de bu dünyada rahat etmemiz pek mümkün değildir! 

Ahiret Uzak Değil!

Ahiret Uzak Değil!

Şeytanın, asıl amacı müminin zihninde ahireti uzaklara itmektir. Çünkü bir insanın namazıyla uğraştı mı sonra bir de orucuyla uğraşması lazımdır. Ardından başka haramı sevdirmek için çalışacaktır. Sonra başka bir haramla iç içe olduracaktır. Yani Allah’ın bin yasağı/emri varsa bin tane iş demektir bu. Yani ütü, çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesinin fişlerini teker teker çekmektense, bütün bunların yerine kapıdaki şalteri indirdiğinde bunların hepsi otomatik olarak kapanır zaten. 

Dikkat edelim: Müslüman’ın şalteri ahirete imandır. Bu duygu bir kere soğutuldu mu ve ahiret müminin zihninde öteler ötesi oldu mu bundan sonra şeytanın işi çok kolaydır demektir.

Dün Deden, Bugün Baban ve Yarın...

Dün Deden, Bugün Baban ve Yarın...

Elbette hiç kimse “benim zihnimde ahiret çok uzaklarda duruyor, gerçekleşeceğini pek düşünmüyorum” diyerek ahiretten uzaklaşmaz; fakat şuur altında bu pekâlâ gerçekleşir. Babasının cesedini mezara koyarken bile, aslında babasının da daha önce dedesinin cesedini o mezara koyduğunu unutturur mesela. Sonuçta “ölen yalnızca babasıdır, kendisine sıra geleceği yoktur(!)” Fakat heyhat! Gelin görün ki kendini dünyada ebediyen kalacakmış gibi zanneden, geleceğini düşünmeyen insanın bu hâli ne kadar da gülünçtür. Hâlbuki kıyamet de ahiret de yaklaştıkça yaklaşmış, ta burnumuzun dibine kadar gelmiştir. Fakat o büyük bir aymazlık ve bomboş avuntular içinde oyalanıp duruyor.

Nereye Kaçacağız?

Nereye Kaçacağız?

O gün geldiğinde İsrafil -aleyhisselam- isimli meleğin “sûr” denen alete ilk üfürmesiyle Himalayalar, Everest, Ağrı Dağı… Kur’an’ın tabiriyle bir kürekle alınıp savrulan “kum gibi” olacaktır. Okyanuslar ateş olup tutuşacak, gökler sarsılıp güneş sönecek! Dünyanın ağırlık dengesini oluşturan o dağlar savrulduğunda ve “okyanuslar ateş olup tutuştuğunda, gökler sarsılıp güneş söndüğünde” yazlıklarımız, arabalarımız ne olacak sanıyoruz? Bu dünyanın bir depremine dayanamıyoruz da o büyük hengâmede ne olacağız? Nereye kaçacağız? Öyleyse Allah’ı kazanmaktan başka çaremiz var mı?

Gerçek ve Son Uyanış!

Gerçek ve Son Uyanış!

Yaşanan o büyük yıkımın ardından ikinci üfürüşle birlikte, Âdem aleyhisselamdan itibaren yaratılmış insan, hayvan, cin olarak yaratılmış ve yaşamış bütün canlılar dirilecek ve toplanacak. Sayısını Allah’tan başkasının bilmediği o kalabalıkta Birleşmiş Milletler olmayacak, afet kuruluşları yardıma gelemeyecek, cep telefonları çekmeyecek, kardeş kardeşi umursamayacak, hiç kimse çıt çıkaramayacak. Ayet-i kerime, “sesler kesilecek” buyurmaktadır. Dünya artık olmayacak, sadece Allah’ın hesabı olacaktır. Bunun için ne kadar hazırız?

Hesap Vakti...

Hesap Vakti...
  • Ayıya zulmeden ayı ile hak alıp verecek, pis diye köpeğe eziyet eden onunla hak alışverişiyle kucaklaşacaktır. Kafasına naylon geçirdiği kediyle helalleşmeden kimse paçasını kurtaramayacaktır. 
  • Tweet attığı mecrayı başıboş ve kontrolsüz zanneden, ona buna sorumsuzca iftira yazabilenler adaletin dünyadaki gibi sarayının değil bizzat kendisinin tesis edileceği o yerde bulunacaklar ve hesap vereceklerdir. 
  • Anasını ağlatanlar, evladını cehenneme sürükleyecek hatalar sergileyen ana babalar o gün orada hesaba çekileceklerdir. 
  • Attığı imzalar kişi hakkında şahitlik edecektir. İnsana organları şahitlik edecek, bastığı toprak bile ayak hakkında konuşacak ve “yalan konuştuğu sırada benim üzerimdeydi” diyecektir.

Dünyada Peşinden Gittiklerin...

Dünyada Peşinden Gittiklerin...

Kimse kimsenin avukatlığını üstlenemeyecek, ‘tanıdık biri’ bulunamayacağı bir güne gidiyoruz. Arkadaşın, akrabanın, yakın dostun olmadığı ve kimsenin kimseyle ilgilenmediği bir güne. Kâfirler firavunlarının peşinden cehenneme sürüklenecekleri gibi dünyada bir ekol ya da -izm peşine takılarak işini sağlama aldığını düşünenler de ardına takıldıkları feylesoflarla cehenneme yürütüleceklerdir. Herkes dünyada kimin peşinden gidiyorsa ahirette de onunla olacaktır.

Sudan Daha Berrak Bir Adalet!

Sudan Daha Berrak Bir Adalet!

O gün ümmetin mazlumları ve tüm mazlumlar, zalimlerin ve şeriat düşmanlarının cezalarını bulduklarını görecek ve huzur duyacaklar. Dünyada kimi kime şikâyet edeceğinin çaresizliği içinde kalan, kurdun kurdu ısırmadığını acziyetle izlemeye mecbur olan herkes tam adaletle hükmedildiğini görecek ve rahat edecektir. O gün suyun berraklığından daha billur bir adalet tecelli edecek ve hiç kimsenin ettiği yanına kalmayacaktır.

O gün dünyadayken iman etmiş, namaz kılmış, Kur’an okumuş, Allah korkusu sebebiyle zulmetmemiş, kul hakkına hassasiyet göstermiş kimseler korkudan uzak kalacaklar ve “Allah dostlarına korku tattırmayacaktır.” (Yunus suresi, 62. ayet) 

  • Dünyada yaşarken Allah’ın şeriatına uygun bir hayatı takip ettiğinden ötürü bin kişinin ayıplamasına rağmen tesettüründen bir adım dahi geri atmayan, vakti kırk kere daralsa bile namazdan taviz vermeyen, serum bağlanmış koluna rağmen bile ibadetine titizlik gösterenler o gün endişe etmeyecek, korkudan arınmış kalple bekleyeceklerdir. Onlar dert görmeyecek ama derde düşenlerin hâlini görecekler ve “bize dert vermeyen Allah’a hamd olsun” (Fatır suresi, 34. ayet) diyerek şükredeceklerdir.

Dünyada yaşarken faize bulaşmaktan, yalana karışmaktan korkup çekinenler, anne-babası hak etmiyor olsa bile sırf Allah emrettiği için ayaklarına paspas olanlar, herkesin kenara çekilmesine rağmen Kur’an’ı yalnız bırakmayanlar, akranlarının ‘gençliğini yaşadığı’ zamanda bile Allah’ı arzulayan delikanlılar ve hanım kızlar o gün “her şeyin sahibi olan Allah’ın yanında olacaklardır.” (Kamer suresi, 55. ayet)

Bütün bu süreçler herkes için ebedidir. Bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyaret edip mübarek elinden Havz-ı Kevser suyu içtikten sonra “hadi herkes işine şimdi” diyerek yazlıklarımıza dönmeyeceğiz; hep böyle yapmaya devam edeceğiz. Bugünkü çilelerimizi nimete dönüştüreceğiz. “Kullarım, bugün bir korkunuz yok, bugün rahatsınız” cümlesini Allah’tan duyacağız. (Zuhruf suresi, 68. ayet)

Cennet esasen ırmak, buluşma, çeşitli zevk u safasından ziyade en büyük nimetiyle Allah’ın, cennetin kapıları kapandıktan sonra kullarına lütfederek cemalini göstermesi ve “sizden razıyım” demesidir. Cennet budur. Bu kadar günahımız ve hatamızı mağfiret ederek Allah’ın razı olduğunu duyduğumuzda mutluluğun neye benzediğini anlayacağız.

İşte bizim yarınımız budur, Rabbimizin inayeti ve rahmetiyle.

1 Yorum

  • Aybek Muradov

    Sevgili hocam insan her işde samimi olursa yaptı işin hem lezzetini alır ve bazı frekansları yakalar ve icinde bir huzur oluşur ve dunya işleri o kadar yormaz onu her zorluk onu daha olgun yapar

    Cevapla
Yorum Yap