Kalbin Rahat Mı?

Kalbin Rahat Mı?

Hayatımız hep yol ayrımlarıyla doludur. Halk diliyle hayatın cilvesi; yaratılmış olmanın kuralıdır bu. Her insan birinden birini seçeceği tercihlerle karşılaşır sürekli. Eğitim, iş, evlilik, yönetici seçimi gibi kapsamlı tercihlerin yanı sıra, hayatın içindeki ayrıntılarda da tercihler yaparız her zaman. Muhatabımıza kullanacağımız sözcükler, seyahat vasıtamız, beslenme şeklimiz gibi…

Mü’min insanın tercihleri ise çok daha bir anlam yüklüdür. Mü’min; yapıp-ettiklerinin dünyalık sonuçlarını hesap etmenin yanında, sonsuz ahiret hayatı için nasıl sonuçlar doğuracağını da hesap ederek tercihini yapar. Kur’an’ımız bize “Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını bulur, kim de zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını bulur.”[1] buyurmaktadır. O hâlde biz her kararımızın, her yaptığımızın iyilik mi kötülük mü doğuracağını hesap ederek tercihlerimizi yaparız/yapmalıyız.

Zerre kadar sonuç doğuran amel karşılıksız kalmayacaksa; insanların, hayvanların veya evrendeki diğer varlıkların akıbetini etkileyecek eylemlerimizi hesapsız yapabilir miyiz? Eylemimiz ne kadar geniş kitleleri etkiliyorsa hassasiyetimiz o denli artmak zorundadır.

Başkalarının iyiliği ve kötülüğüne tesir edecek amelimiz aslında sonuç olarak bizim iyiliğimizi ya da kötülüğümüzü belirleyecektir. Başkalarının iyiliğinden biz iyilik kazanacağız, başkalarının kötülüğünden de yine biz kötülük kazanacağız.

Zaten doğumumuzla ölümümüz arasında iyi ve güzel amelleri bulup seçmek için yaratılmadık mı? Mülk Suresi 2. ayet-i kerimede Rabbimiz bize böyle buyuruyor:

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.”

Evet, sürekli bir tercihle karşı karşıyayız. Her imzamız, bir sonuç doğuracak eyleme dönüşmektedir.

Önemli olan neyi nasıl seçeceğimiz!

Neyi seçeceğimizi akılla bulacağız. Aklımızı kullanarak yolumuzu seçeceğiz.

Allah Teâlâ diğer varlıklardan farklı olarak bize akıl nimetini bahşetti. Hayvanlar, bitkiler, cansız varlıklardan farklı olarak da aklımızı nasıl kullandığımızdan imtihana çekileceğiz.

Aklımızı ise kalbimiz yönlendirir.

Allah Teâlâ öyle bir organ yaratmış ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur.

“Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buharî, İman 39)

Kalbin iyiliği imanla başlar. İmanı olmayanın ölçüsü de olmaz. İmanı olmayanı bazen nefsi bazen menfaatleri bazen korkuları yönlendirir. Kalpleri kilitli kâfirler bu yüzden doğru yolu bulamazlar.

Mü’minler için ise kalp, yönlendiricidir.

İmanımız bizden ne bekliyorsa aklımızı kullanıp kalbimizi o tarafa yönlendireceğiz. Diğer bir ifadeyle aklımızla nasları yani ayet ve hadisleri süzdükten sonra kalbimizle naslara uygun olanı tercih edeceğiz. Araştırma ve sorgulamalarımızı yaptıktan sonra kalbimizin onayladığına yöneleceğiz.

Mü’min kalbi, kalp hastalıklarından ne kadar temizlenirse o kadar isabetli karar verecektir. Kalpte hastalık varsa kalp doğru adresi gösteremez.

Yolda gitmek istediğiniz yeri gösteren tabela çamurdan kapanmış ya da yerinden kopmuşsa, size yol göstermiyorsa, doğru yolu bulma ihtimaliniz zayıflar. Tabela rüzgârdan ters dönmüş, yanlış tarafı gösteriyorsa siz hedefinizden uzak bir yere doğru yol alırsınız.

Temiz bir kalbe sahip olmak için kalbi öncelikle şirk tortularına kapılmaktan korumak gerekir. Rızık ve yardım dilemede, hükümde, helal-haram koymada Allah’a ortaklar koşmak anlamına gelecek şirk belirtileri, münafıklık alametleri kalbin en büyük tehlikeleridir. Bu arızalardan temizlenmemiş kalp bozuk pusula gibidir, yanlış yönü gösterir.

Rabbimiz bizden temiz bir kalple huzuruna gitmemizi istiyor. Zira o gün yalnız Allah’a temiz bir kalple gidenler mahcup olmayacak.[2]

Kalbi temiz tutmak için şirkten korumanın yanı sıra dünya sevgisi, makam ve mal için ahlakını, maneviyatını bozmak; yalan, kin, kıskançlık, kibir, gösteriş, cimrilik, kendisi için istediğini mü’min kardeşi için isteyememek, gıybet-dedikodu, iftira gibi kalp hastalıklarından da arındırmak gerekiyor.

Kalbini böyle temiz tutabilen mü’minlerin kalbi onun için en iyi hakem olacaktır. Kararlarında kalbine danıştığında onu doğru olana yöneltecektir.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem iyilik ve kötülük hakkında sormak için gelen sahabeye “…İyilik, kalbinin rahat ettiği şeydir. Kötülük de kalbini ezen ve bir türlü yer bulamayan şeydir. İnsanlar sana ne kadar olur derse desinler sen kalbine danış.”[3] buyurmuşlardır.

Bizim için büyük bir müjdedir bu. Bunaldığımızda; ailemizde, işimizde, sosyal hayatımızda; komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ilişkilerimizde çıkmaza girdiğimizde çıkış yolumuzdur bu müjde. İbadet hayatımızda, fetva arayıp sorduğumuzda da böyledir. Mü’minsek kalbimizin sesine kulak verelim; o bize yol gösterecektir. 

Kalpleri temiz ve kalplerine danışan bir ümmet olduğumuzda da Allah’ın izniyle basireti ve feraseti yerine gelmiş bir ümmet olmuşuz demektir.

Rabbimiz’den niyaz ederiz ki kalplerimizi, etki altında tutan belalardan ve dünyevileşmeden arındırsın.

Batılı tercih edip ‘Kalbim temizdir!’ demenin hiçbir değeri olmadığı açıktır ama yine de vurgulamak istiyoruz. İmanda gediği olmayan kalbin temizliğinden söz edilebilir. İmanın ve İslam’ın temel direklerinde zafiyeti olan; batılı destekleyip ‘Kalbim temiz!’ diye nefsine kılıf uyduranın beklentisi, boş beklenti ve hayali, boş hayalden ibarettir.

 

 

[1] Zilzal Suresi, 7-8. ayet-i kerimeler

[2] Şuara Suresi, 89. ayet-i kerime

[3] Ahmed bin Hanbel, 18011; Darimî, 2533

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap