Kavramlarımız
İslam fıtratı üzerine gözlerimizi açtık dünyaya. Kalu belada verdiğimiz sözün sıcaklığı dudaklarımızda, bize emanet olarak bırakılan tek ve son din vardı omuzlarımızda. Kıyamete kadar bozulmayacak tüm uğraşlara rağmen hiçbir zarar görmeyecek bir dini korumayla yükümlüydük.
Ana merkezimiz her daim Dinimiz oldu; hayatımız, hayalimiz, öğrendiklerimiz ve öğrenmek için uğraştığımız her şey İslam’ı bir adım daha ilerletmek içindi. Bazen duraksadık. Kaybeder gibi olduk özümüzü, unutur gibi olduk verdiğimiz asıl sözü. Ama yıkılmadık. Dünya tüm aldatıcılığıyla bize göz kırparken biz toparlanmak istedik. Karıştırdığımız ne varsa aklımıza kazımayı, unuttuğumuz ne varsa tekrar tekrar hatırlamayı bekledik.
Bunun için bu satırları Dinimize ait kavramları anlamak, İslam kültürünü içimize yerleştirmek adına aklımızda tutalım. Belki defalarca duyduğumuz, okuduğumuz bilgilerle de karşılaşsak kulağımıza fısıltı gibi uğrayıp geçmesin. Herhangi bir sınavı geçmek için değil Dinimize ait kavramları, etimiz kemiğimiz gibi bizi biz yapan unsurlar olsun diye okuyalım, öğrenelim, tekrar edelim.
Fethedilen topraklara önce cami inşa edilirmiş ya, bizler de fethetmek istediğimiz kalplerimizi önce camilerimizle buluşturalım. İslam’ın dışa karşı sembolü olan gücüne içimizde yer verelim. Böylece yolculuğumuza Müslümanların toplanma yeri olan camilerimizle bağlantılı mekânlarımızı tanıyarak ve hatırlayarak başlamış olalım.
Mihrap
İmamın cemaatin önüne geçerek namaz kıldırdığı girintili bölümdür. Başlangıçta kıble yönü çizgi veya kayayla belli edilse de sonraları bir saf daha ilave edebilmek adına girintili bir şekil verilmiştir.
“Savaşmak” anlamındaki harp kökünden türeyen bu kelime, Kur’an-ı Kerim’de farklı manalarda da kullanılmıştır. Yüksek, korunaklı, ihtişamlı mekân veya mabed anlamı taşıyan bu kelime; aslında şeytanla savaşı, Şeriatı ve Dinimizi simgeler. Kısaca mihrap için “komuta merkezi” de diyebiliriz. Zira şeytanla yaptığımız nefis savaşımızın en büyük örneği namazdır. Âdeta imamın öncü olduğu cemaat savaşa hazırlanmıştır. Hem de silahlarının huşu olduğu, kalkanlarının ise iman olduğu bir savaş. O hâlde yapısının taş, çini veya ahşaptan olması değil her türlü kötülükle savaşılan yer olması bizim için önemlidir. İmam öne geçip her “Allahuekber” dediğinde hep beraber şeytanla savaşa girmiş olduğumuzu aklımıza kazıyalım.
Minber
İmamın cuma ve bayram namazlarında üzerine çıkarak hutbe okuduğu mekândır. Hutbenin daha iyi duyulmasını sağlar. “Kademe kademe yükselerek çıkılan yer” anlamına gelen minber kelimesi farklı manalarda da kullanılmıştır. Cennet ehlinin oturacağı nurdan oluşan taht anlamına geldiği gibi kürsü manasında da kullanıldığı olmuştur. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında müşriklere cevap vermek amacıyla geçici olarak kurulan kürsüye minber denilmiştir.
İslamiyet’in ilk yıllarında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hurma kütüğüne yaslanarak konuşmalar yapmıştır. Ancak hicretten yedi yıl sonra insanlar kalabalıklaşmaya başlayınca biraz yüksek olacak şekilde minber inşa edilmiş ve böylece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanlara Dinimizi buradan anlatmaya devam etmiştir.
Mescitlerin devlet yönetme merkezi olarak görülmeye devam ettiği zamanlarda hutbe okunan mekân olmanın yanı sıra davaların çözüme kavuşmasını hızlandırmıştır. Suçlular minberin önüne getirilip yalan söylemeye çekinmeleri sağlanmıştır. İnsanların hakka davet edildikleri yerin tam önünde Allah’ın emir ve yasakları tekrar hatırlatılmıştır.
Minare
Müezzinin ezan okuduğu mekâna denir. “Görünen yer” anlamını taşıyan bu yapı İslamiyet’in en büyük simgelerindendir. İslam’ın zaferiyle karşılaşan topraklarda eğer kilise varsa yanlarına minare inşa edilerek camiye çevrildiği olmuştur. Böylece çanların etkisi önce mimari açıdan sonra ise yavaş yavaş gönüllerden silinmiştir. Farklı şekil ve yapıda inşa edilmiş ve okunan ezanların dalga dalga insanlara ulaşmasına vesile olmuştur.
Şerefe
Minarede müezzinin ezan okumak üzere çıktığı balkon şeklindeki yapıya denir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kullanılan mikrofonun da yardımıyla ezan pek çok insana daha kolay ulaşmaktadır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin zamanında Mescid-i Nebevi’ye baktığımız zaman iple çıkılan yüksek bir yere minare denmiştir. Ve Bilal radıyallahu anh bu yüksek yere çıkarak insanları namaza davet etmiştir.
Musalla
Yerleşim merkezlerinin dışında yağmur duasının yapıldığı, bayram ve cenaze namazlarının kılındığı belirli yerlere verilen addır. Genel manasına baktığımız zaman namaz kılınan her yer için kullanılır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “imamın namazda duracağı yer” anlamında da kullanılmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sefere çıktığında dinlenme yerlerinde uygun olan yer seçilip etrafına taşlar dizilir ve musalla oluşturulurdu. Açık havada bulunan namaz kılma yeri de denilebilecek bu mekân insanlar için kolaylık sağlamaktadır. Bir yolculukta cami veya mescit olmasa dahi rahatlıkla kıble yönünü bulup namaz kılmamıza vesiledir.
İslam kültürüne ait kavramlar beynimizde yer bulsun, karıştırdığımız kelimeler yerine otursun umuduyla her sayı başka kavramlarla farklı yolculuklara çıkmaya devam edeceğiz inşallah.[i]
[i] Bu yazı, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi kaynak alınarak yazılmıştır.
0 Yorum