Müzzemmil Suresi Tefsiri – 7. Ders

Salih Eğridere'nin 29.04.2021 tarihli "Yol Almak İsteyenler İçin Müzzemmil Suresi Tefsiri" dersinden alıntılanmıştır.

Müslümanlar olarak bizim büyük bir hedefimiz var. “Allah’ın rızası ise en büyüktür” ayetinde geçtiği üzere, Allah’ın rızasını kazanıp cennete gitmek istiyoruz. “Allah’ım bizi muttakilere önder kıl!” duasına mazhar olarak bu dünyadaki hayatımızı gerçekleştirmek istiyoruz. Gayemiz tebliğ yapmak, insanları Allah' Teala’nın yoluna davet etmektir. Bu sebeple günde onlarca kez "Bizi doğru yola ilet!" diye Rabbimize yalvarıyoruz. O yol ise Allah'ın nimet verdiklerinin yolu yani peygamberlerinin, Rasulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. İşte o yol için bizim Müzzemmil Suresi’ni ihtiyacımız var. Çünkü Rasulullah yola böyle başladı. Bu yolda da nefis terbiyesine ihtiyacımız var. Nefis terbiyesi ise uyku düzeni, Kur'an'ı tertil ile okumak, gece uykuyu bölmek ile mümkün.

Allah Teala, Müzzemmil Suresi’nde gece kıyamı ve tertil ile Kur'an okumadan sonra 8. ayet ile emirlerine devam ediyor: “Rabbinin adını an.” Yani zikir yap. Bu zikir, Allah rızası için yaşa ve aynı zamanda dilinde Allah’ın zikri olsun demektir. Yani zikir dediğimiz şey sadece dil ile olmaz. Gözü, eli, dili ve diğer azaları haram ile burun buruna geldiği zaman haramdan kaçırmaktır aslında zikir.

Merhabadan önce, "Esselamu aleyküm." bir zikir çeşididir.

Sabır için, "La havle vela kuvvete illa billah." bir zikir çeşididir.

Musibetler karşısında, "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun." bir zikir çeşididir.

Günaha karşı, “Estağfirullah.” bir zikir çeşittir.

Önemli bir nokta, tek başına inşallah demek aslında bir zikir gibi gözükse de değildir. Zira Allah için ağızdan çıktığı sanılan kelimeler kalbe sirayet etmediği sürece zikir yerine geçmez.  “Falan işi inşallah yapacağım.” dedikten sonra baştan savma hareket ediyorsan o inşallah deyişin zikir olmaz. Fakat sen öyle dedikten sonra insanlar "O inşallah dediyse bir yolunu mutlaka bulur ve yapar." diyorlarsa işte inşallah o zaman bir zikir olur.

Allah Teala zikri tebeddül ile yapmamızı emrediyor yani zikri yaparken Allah haricinde hiçbir şeyi düşünmemizi istiyor. Tıpkı “Betül” diye anılan Meryem aleyhesselam gibi. 8. ayette “Rabbinin adını an.” duyurduktan sonra “Bütün varlığınla ona yönel.” diye emrediyor. Bu bağlamda, bizi Allah’a bağlı hale getirmeyen zikir -toplu bile olsa- zikir olmuyor. Tabiri caizse kendisiyle rabıta kurmamızı istiyor ama bu rabıtayı insanoğlunun kurması mümkün değil. Rabıta öyle insanoğlunun kurması ile olacak bir şey değil. Zira insanoğlu o rabıtanın kurulması seviyesini, derecesine ulaştıktan sonra Allah Teala o rabıtayı kuruyor.

Tebeddülden anlayacağımız şey tüm endişelerimizi terk etmektir: Okul, diploma, eş, para... Bunları yaptıktan sonra tebeddül seviyesini yakalamaya başlayacağız. Endişelerimizi terk edemiyorsak dil ile yaptığımız zikir gerçek anlamda zikir olmaz

Zikri tebeddül ile yaptıktan sonra ise tevekkül karşımıza çıkıyor. Nitekim 8. ayetten sonra 9. ayette Allah Teala “Doğunun da batının da rabbi O’dur. O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse yalnız O’na güvenip sığın.” buyuruyor. Yani sadece Allah'a düşünerek onu andıktan, onu zikrettikten sonra tüm işimizi Allah'a bırakacağız ve O’na güveneceğiz Allah'ı işlerimizin vekili kılacağız. Allah'ın bizi savunacağından emin olacağız. İşte Müzzemmil Suresi’nin ruhunu yakalamak zikir, tebeddül ve tevekkül ile mümkün oluyor.

Allah Teâlâ, Rasulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem, ashabının ve bir anlamda bizim iç donanımımızıiİşte bu şekilde "gece kıyamı, tertil ile Kur'an okuma, zikir, tebeddül ve tevekkül" ile tamamlamamızı istiyor. Bundan sonra Allah teala Müzzemmil suresinde dış donanımı ile alakalı ayetlere geçiyor ve “Onların söylediklerine katlan ve uygun bir şekilde onlardan uzaklaş” emrederek müşrikler ile olan ilişkilerimizi sabretmemizi ve oradan tatlı bir şekilde ayrılmamızı emrediyor. Burada iki nokta var. Birincisi sabır, ikincisi ise tatlı ayrılma. Bu bağlamda bizim müşriklerin veyahut bize karşı çıkan Müslümanların dediklerine kulak asmamamız gerekiyor, onların dediklerine karşı sabredip tatlı bir şekilde oradan ayrılmamız gerekiyor. Bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de yaşadı. Hatta Hicr Suresi’nin son ayetleri indi. Demek ki biz bu hususlarla karşılacağız, tavrımız da bu şekilde olacak.

Cihadın olduğu yerde durum elbette böyle değildir. Zira orada onların dediklerini kulak asmamak, tatlı bir şekilde ayrılmak diye bir şey yoktur. Ama şu anki ortamda cihat yok ve bizi kabul etmeyen müşrikle aynı toplumda yaşıyoruz. Bu sebeple ayette Allah Teala'nın emrettikleri ile birebir muhatap oluyoruz. Bizim Allah yolunda oluşumuz eziyetlerden daha büyük olmalı ki onlara göğüs gerebilelim. Hicr Suresinin 95. Ayetinde Allah, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Biz sana yeteriz” buyuruyor. O’na yetiyorsa bana da yeter.

Bizim bu sabır ve tatlı ayrılışımız olmadığı sürece İslam'ı ne yaşayabiliriz ne de anlatabiliriz. Oturduğumuz yerden ağlarız sadece. Halbuki bizim onlara karşı "Allah" deyip onları pislikleri ile baş başa bırakmamız gerekiyor. Çünkü onlar yaptıklarının cezasını görecek. Mutaffifin Suresinde geçtiği üzere, onlar bize dünyada gülecekler ancak biz de onlara ahirette güleceğiz.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap