Önce Sen

Önce Sen

Hepimiz sağlıklı ve huzurlu bir topluma kavuşma özlemindeyiz. Biliyoruz ki bu özlemin dinmesi için huzurlu, mutlu ailelerin oluşması gerekiyor. Böyle bir ailelerin oluşması ise bireylerin sağlıklı ve huzurlu olmasına bağlıdır. Peki, nasıl sağlanacak bu huzurlu toplum? Öncelikle bireyi, aileyi, toplumu yaratan Allah bilinciyle yola çıkmalıyız. Teşbihte hata olmasın. Bir makine düşünelim; bu makinenin üreticisi ürettiğinin işlevini, nasıl sorunsuz çalışacağını, nasıl kullanılacağını en iyi bilendir. Üreticinin belirlediği kurallar uygulandığında, onun belirlediği şekilde bakım yapıldığında makine sağlıklı bir şekilde uzun süre çalışacaktır. İşte bu örnekte olduğu gibi bireyi yaratan Allah, onun nasıl mutlu ve huzurlu olacağını en iyi bilendir. Öyleyse sağlıklı bir topluma kavuşmak için Allah’ın bireye nasıl seslendiğine bakmamız gerekiyor.

İnsanların huzura kavuşması için Allah-u Teala indirdiği Kur-an’ı Kerim’den İsra Suresi’nin 23. ayet-i kerimesini ele alalım. Burada Allahu Teala kuluna nasıl seslenmiş bakalım: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.”

Bu ayet-i kerime, insan üzerinde Allahu Teâlâ’dan sonra en büyük hak sahibi olan kimselerin anne baba olduğunu bildirmektedir. Huzuru sağlayabilmek için toplumdaki çocukların anne babalarına müteşekkir, saygılı, şefkatli ve merhametli olmalarını gerektirmektedir. İslam’ı hakkıyla yaşamanın pratik hayata yansıyan taraflarından biri de budur. Çünkü İslam bireye merhamet, şefkat, saygı eğitimi verir. Anne baba İslam’ı yaşayarak çocuğuna vermeli. Özellikle merhamet eğitimine önem vermelidir. Çünkü anne babaya ‘öf’ bile dememek merhametten kaynaklanır.

Çocuklara büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine merhametli davranmaları öğretilirken büyüklere karşı da merhametli olmaları gerektiği öğretilmelidir. Merhamet, çocuğa anlayacağı şekilde hayatın içinden örnekler sunarak anlatılmalıdır. Çocuk, anne babasının kendi büyüklerine karşı merhametli sözlerine, davranışlarına şahit olmalıdır. Çünkü çocuğun fıtratında anne babanın çocukları doğduğunda fıtratlarında oluşan merhamet duygusu kadar kuvvetli bir merhamet duygusu oluşmamaktadır. Çocuk, merhmet duygusunu öğrenerek güçlü hale getirir, çaba gerektirir.

Bir yanda İsra Suresi’ndeki bu emir varken bir de şu an içinde bulunduğumuz topluma kısa bir bakış atalım. Sadece haberlere kulak verdiğimizde bile anne babasına tüyler ürpertecek kötülükler yapabilen evlatlar duyuyoruz. Ve “Nasıl insanlar var şu dünyada!” deyip işimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Huzurlu toplum isteğimiz var ama çabamız yok maalesef. Şimdi de bu uç örnekler dışında hepimizin yaşama olasılığı olan bir durumdan bahsedelim. Kişi dışarıda nazik davranışlar göstererek insanlara sinirlense bile bunu belli etmemeye çalışır, çaba gösterir. Ama akşam olup eve, anne babasının yanına döndüğünde sinir küpü olarak içeri girebiliyor. “Hoş geldin yavrum.” diyen şefkatli, merhametli annenin yüzüne bile bakmadan “hı hı”  deyip odaya geçiyor. Anne ya da baba gelip bir şey söylediğinde ya da sorduğunda akşama kadar yabancı insanlara kırıldığını, kızdığını belli etmemek için sabreden insan birden en yakını olan anne babasına patlıyor, bağırıyor, çağırıyor. Peki, bunu hangi psikolojiyle yapıyor? İnsan çok sevildiği, nazı geçtiği için onu her koşulda kabul ettiklerini bildiği için mi yapıyor bunu!

Şimdi de bir bebeği ele alalım; akşama kadar annesinden ayrı kalan bebek sanki üzülmüyormuş gibi oyunlar oynar bir şekilde oyalanır. Ama akşam annesi geldiğinde nazlanmalar, ağlamalar başlar. Buna ne diyebiliriz? Unutmayalım ki anne baba psikolojik iyilik sağlamlık hissimizin önemli parçalarıdır. İçimizde tuttuğumuz, bize sıkıntı veren duygular onları görünce salınıverir. Bu duyguların salınması gayet normaldir. Ancak salınma işlevini bir bebek davranışıyla değil de olgun, ahlaklı bir yetişkin tepkisiyle verirsek istenen sonucu elde etmemiz mümkündür.

Sağlıklı aile için öncelikle sağlıklı bireyler gerekmektedir. Bu noktada Rabbimizin bireye sağlıklı olması için nasıl bir eğitim verdiğine bakalım. İsra Suresi 23. ayet-i kerime ve birçok hadis-i şerifteki uyarılara baktığımızda, Rabbimiz her ferde anne-babasına karşı merhametli olmasını emreder. Çünkü anne ve babanın çocuğuna merhamet ve şefkat göstermesi fıtrattandır yani normaldir. Allahu Teâlâ, anne babanın kalplerine merhameti onların herhangi bir çabası olmadan yerleştirdiği için anne-baba, içgüdüsel bir şekilde evladına şefkat ve merhametle davranır. Bunu hayvanlarda da görebiliriz. Yumurtadan çıkan civcivi anne tavuk içgüdüsel olarak hemen korur, kollar, yiyecek bulur, şefkatle kanatları alına alır. Ama evladın anne babasına karşı şefkat ve merhametli davranması içgüdüsel olarak oluşmaz. İşte bu yüzden Rabbimiz ferde merhamet eğitimi vermek istemektedir.

Rabbimiz ayet-i kerimede “Onlardan biri veya her ikisi yaşlanıp eline bakarsa onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama, kendilerine tatlı ve gönül alıcı güzel sözler söyle! Onlara merhamet gösterip alçak gönüllü davran ve kendileri için şöyle dua et: ‘Rabbim Onlar beni küçükken nasıl şefkat ve sevgiyle büyüttülerse, Sende onlara öyle merhamet eyle!”[1] buyuruyor. Bu doğrultuda anne babaya iyi davranmak nasıl olacak?

Esas zor olandan yani merhamet duygusunu anna-baba değilken yeşertmeye ve beslemeye çalışmaktan başlamalıyız. Bunun ilk adımı da anne babamıza şefkat ve merhamet duygularıyla muamelede bulunmak. En azından onlara olan hitabımız, fiillerimizde yumuşak olmaya gayret göstermekle işe başlamak.

 Merhamet duygusuna sahip birey, bilerek kötülük yapamaz. Şefkatli ve merhametli kişilerin iyi aile bireyleri olmaları daha kolaydır. Peki bu merhameti nasıl kazanacağız? Mesela beklemediği bir anda anne babaya gülümsemek onlarda sevgi, bağlılık ve güven duygusu hissettirir. Korktuklarında, heyecanlandıklarında, üzüldüklerinde ellerini tutmak onlarda olumlu izler bırakır. Bedensel dokunmalar yapmak size olan güvenlerini tazeler. Bunları yapabilmek için şefkate, merhamete ihtiyacımız vardır. Bunun için merhamet duygumuzu geliştirmeli ve ara ara kontrol etmeliyiz. Ve en önemlisi evlatlarımıza ilk başta merhamet eğitimi vermeliyiz.

Genel olarak tepkilerimize bakmamız gerekiyor. Anne babamıza ve çevremize karşı nasıl tepkiler veriyoruz? Bunun farkındalığını sağlamak, tepkilerimizi düzeltmemiz için en temel ve ilk adım olacaktır. Daha sonra düşünce kontrolü yapmalıyız. Olumsuz düşünen insanlar genelde olumsuz davranır. Düşüncelerimiz her zaman ve her duruma karşı olumlu olmalı. Bizi yaratan, özellikle anne babaya karşı olumlu düşünmeye çağırıyor. Bunun için anne ve babamızın sinirli, kızgın, öfkeli veya ilgisiz tavırlarında hemen kendi düşüncemizi olumlu hâle getirip sonrasında iletişime geçmeliyiz. Mesela; annenizin ya da babanızın yaptığı bir davranış sizi üzdüğünde öncelikle yanlış anlayabileceğinizi, bu davranışı sizi incitmek amacı ile yapmadığını düşünün. Unutmayın, olumsuz kurgulara inanmak insanları yanlış yargılara götürür.

Olumlu düşünmek anne babamızla yaşadığımız olaylara ben merkezli yaklaşmamızı önleyecektir. Olaylara onların gözünden bakmamıza yardımcı olacaktır. Bu, anne babaya ‘öf’ bile dememek ve onlara hoş söz söyleyebilmek için önemli bir kriterdir. Çünkü bir evlat, anne babasının kendisi hakkında kötü düşündüğüne inandığında farkına varmadan bunu beden diline yansıtır. Karşı taraf olumsuzluğu hisseder ve savunmaya kalkar. Karşılıklı negatif etkileşim ve gereksiz düşmanlık duyguları meydana gelir.

Anne babayı değiştirmeye çalışmak onları azarlamaya sebep olabilir. Aile sorunlarının da önemli bir kısmı bu durumdan dolayı ortaya çıkar. Evlat anne ve babasının düşüncelerini, davranışlarını kontrol etmek ister. Ama başka insanların bizim istediğimiz gibi olmamalarına sinirlenmek yanlıştır. Anne ve babamızı oldukları gibi kabullenmemiz gerekmektedir. Çünkü her insanın yapısı farklıdır. Anne babamızın kişiliklerinin de farklı olabileceğini göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz. Herkesin anladığı dilin farklı olduğunu unutmayalım. Ama gönül alıcı, güzel bir dille konuşmak herkesi yatıştırıcı bir özelliğe sahiptir.

Anne babaya zaman ayırmak, onlarla beraber zaman geçirmek çok faydalıdır. Karşılıklı olarak sevinç ve üzüntüler fark edilir, hayat paylaşılmış olur. Birlikte yaşanan üzüntülü ya da sevinçli olaylar üzerine muhabbet etmek ve birlikte vakit geçirmek bağlılık duygularını geliştirir.

Allah’ın ayetlerinde buyurduğu şekilde davranışlarda bulunmalı yani anne babamıza şefkatli ve merhametli davranmalı, onlara ‘öf’ bile dememeliyiz ki bunu gören evlatlarımız bizim bu davranışlarımızı örnekleyebilsin ve nesilden nesle aktarabilsin. Çünkü ancak bu şekildeki olumlu davranışlar, huzurlu, sağlıklı aileler ve toplum oluşabilir. Yani işin özü insan; aileyi, toplumu düzeltmek için önce kendinden başlamalıdır.

Bu konuda akla şöyle bir soru gelebilir. Madem anne baba olunca merhamet duygusu fıtratta oluşuyor o halde ann-baba olabların bu konuda bir eğitime ihtiyacı da kalmıyor diyebilir miyiz?

Anne ve baba her ne kadar evladına karşı içgüdüsel olarak merhametle davransa da kendi anne-babaları başta olmak diğer insanlarla ilişkilerinde bu fıtratlarındaki merhamet devreye girmez. Merhamet konusunda kendilerini eğitmeye ihtiyaçları vardır. Yine kendi çocuklarına karşı fıtratlarında oluşan bu güçlü merhamet duygusunu mutedil bir şekilde kullanabilmeleri de kendilerini merhamet açısından eğitmeye bağlıdır. Bu yüzden anne-baba olmuş olsa da her insan, merhamet alanında  kendisini eğitmeye muhtaçtır. Bir sonraki yazımızda bu konuyla devam edeceğiz inşallah.


[1] İsra Suresi 23-24. Ayet-i kerimeler.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap