Normalleşmek mi Eskiye Dönmek mi?

Normalleşmek mi Eskiye Dönmek mi?

Milletçe başımıza büyük bir musibet geldi. Allah ahirete göçen kardeşlerimize rahmet eylesin, yakınlarını kaybeden kardeşlerimiz başta olmak üzere hepimize sabırlar ihsan eylesin.

Kardeşlerimiz enkaz altındayken biz burada sıcak evlerimizde oturmaya, rahat nefes almaya, adeta yaşamaya utanır olduk. Hüzün bulutları biraz olsun dağılmaya başlayınca ortaya bir kelime çıkıverdi:

Normalleşmek! Dilimizde, evdeki ekranlarımızda dönüp duran o kelime...

Bizler Müslüman olarak kütüphanemizdeki kitapları okumadan önce hayatı okuyabilmeliyiz. Olayları okurken Kur’an ve Sünnet gözlüğünü takmalıyız. Mü’min olmanın farkı budur.

Normal olan kurala uygun, olağan olandır. Normalleşmek iyidir elbette ama geriye dönmek iyi değildir. Normalleşmek diye başımıza gelen musibetleri anlamlandıramadan eski halimize dönersek hata etmiş oluruz. Normalleşirken Müslümanın normallerine dönmemiz gerekir.

Biz Mü’minler için hayatın imtihan olma vasfından ayrı bir zamanı düşünülemez. Biz buna iman ediyoruz. Başımıza geleni böyle yorumlar, üzerimize alacağımız sorumluluklar üç maddede özetleyecek olursak: Başımıza gelene sabretmek, elimizden geldiğince zor durumda kalan insanlara maddi-manevi destek olmak ve ibret almak olmalıdır.

Ben burada ibret almanın üzerine dikkati çekmek istiyorum çünkü normalleşme kavramının gölgelediği asıl kavramın ibret almak olduğuna inanıyorum.

Hâtem-i Esam Hazretleri’ne:

“–Biz, nasıl ve ne zaman dünyaya ibret gözüyle bakanlardan olabiliriz?” diye sorduklarında, Hazret şu karşılığı vermiş:

“–Dünyada her şeyin sonunun harap, herkesin gideceği yerin de toprak olduğunu gördüğünüz zaman! Bir kimsenin evinden veya yakınından bir cenâze çıkar da o kimse bundan ibret almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin, ne de vaaz ve nasihatin bir faydası olur!..”(1)

 

Ülkemizden koca bir cenaze çıktı. Hepimiz bunun üzerine düşünmeli değil miydik? Allah, çektikleri sıkıntıyı günahlarına kefaret kılsın. Hayatını kaybeden kardeşlerimiz de yatağa bizim gibi kafalarında binlerce planla girmediler mi? Kimse yarın alacağı bir nefesi garanti edemediğine göre hepimizin düşünmesi, düşündüklerini eyleme dökmesi gerek. Sadece gece yatağa girerken değil, her an ölmek istemediğimiz bir hal üzere olmaktan kaçınmalıyız. İnandığımız hakikatları tatbik etmek için yarın geç olabilir ki herkes o gün         pişmanlık duyacaktır. Peygamber efendimiz (s.a.v),

‘’(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.”(2) Buyurmuşlardır.

 Öyle ise bizim üzerimize düşen; Rabbimize ne zaman kavuşacağımızı bilmediğimiz bu dünya hayatını, O’na kulluk ederek ve ondan gelenlere razı olarak yaşamak olacaktır. Bunu başarabilirsek sonrasında olan şeyler bize zarar veremeyecektir.

 

De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (3)

 

(1) Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

(2)  (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

(3) (Zümer Suresi 53-54)

 

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap