Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ
İmam Zehebi rahmetullahi aleyhin Hayatı ve İlim Tahsili;
Tam ismi Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebi, et-Türkmanî, el-Farisî, ed-Dımeşkî'dir. H. 673 yılında Dımeşk'te doğmuştur. Babası altın işleme sanatıyla meşgul olduğu için kendisinin de mesleği buydu ve bundan dolayı ‘ez-Zehebi’ lakabıyla tanınmıştır.
Babası, dedesi ve yakın akrabaları ilimle hemhâl olmuştur. Babası Ahmed, Mikdad b. Hibetullah el-Kaysî'den Buhari'nin el-Câmi'u's-Sahih'ini dinlemiştir. Halası ve dayısı da ilim ehli olmakla birlikte Zehebi’ye etki eden yakın akrabalarıdır. İlmi bir ortamın havasını derin derin soluyarak dünyaya gözünü açan Zehebi, küçük yaşlarda ilim tahsiline başlamıştır. İlk öğrenimini Busbus lakabıyla bilinen Ali b. Muhammed el Hâlebî’den aldıktan sonra, Kur'an tahsili için Mesud b. Abdullah el-Agazazi'nin yanına gitti ve ona arz yoluyla kırk hatim okudu. 683 yılında ise İbnu’l-Vekil el-Osmanî’ Darulhadis’te Müslim'in Cami'sini dinledi. Gençlik yıllarında kıraat ilmine yoğunlaştı. Onlarca hocadan kıraat ilmi tahsil etti fakat kıraat ilmine bu kadar emek vermesine rağmen kıraat ilmini tedrisle fazla meşgul olmadı, kıraat ve Kur'an ilmine dair fazla eser vermedi.
On sekiz yaşında hadis tahsiline başlayan Zehebi'nin bu alana yönelmesinde Alemüddin el-Birzâlî’nin “Senin yazın, muhaddislerin yazısına benziyor” diyerek onun hattını övmesi etkili oldu. Kendisinden “mütkın, hüccet, muallimimiz, arkadaşımız, Şam muhaddisi, asrın tarihçisi” diye söz ettiği Birzâlî’den 694 yılında ders okudu ve ondan çok faydalandı.
Zehebi’nin muhtemelen hadis tahsiline yönelmesinden sonra önde gelen üç âlimle kurduğu, hayatı boyunca süren yakın ilişki dikkat çekmektedir. Bunlar Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Takıyyüddin İbn Teymiyye ve Alemüddin el-Birzalî’dir. Zehebi yaş itibariyle en küçüğü olduğu bu grubun üyeleriyle hem arkadaşlık kurdu hem de hoca-talebe ilişkisinde bulundu. İlmî şahsiyetinin teşekkülünde her bir arkadaşının etkisi bulunmakla birlikte “Rüknü yemani ile Makām-ı İbrâhim arasında yemin etmem istense yemin ederim ki ilimde onun gibisini görmedim, kendisi de bir benzerini görmemiştir.” sözleriyle tanıttığı İbn Teymiyye’nin, Zehebi'nin üzerindeki etkisinin çok daha fazla olduğunda şüphe yoktur. Ancak Zehebi, İbn Teymiyye’ye olan hayranlığına rağmen gerektiğinde onu eleştirmekten geri kalmamış, bu konuda En-Naṣîḥatü’ẕ-Ẕehebiyye Libni Teymiyye adıyla bir de risale kaleme almıştır.
Zehebi; Dımeşk, Mısır, İskenderiye, Ba'lebek, Halep, Mekke, Humus, Kudüs gibi birçok beldeye ilim tahsili için gitmiştir fakat bu seyahatler fazla uzun sürmemiştir. Muhtemelen ailenin tek çocuğu olduğundan babası, onun bir seferde dört aydan fazla bir süre yanından ayrılmasına izin vermezdi. Buna rağmen İmam Zehebi'nin hayatında, ilim tahsilinde büyük bir bereket görülmektedir. İlmiyle amil olan bir âlim oluşunun yanında kalemiyle de ilmin zekâtını veren bir âlimdir.
Aynı zamanda evli ve 3 çocuk babası olan İmam Zehebi, ailesinin de hakkını gözetir; onların rızıklarını temin eder, her anlamda yetişebilmeleri için büyük gayret sarf ederdi. Çocuklarından Ebu Hureyre Abdurrahman birçok âlimden yararlanmış, babası ile birlikte pek çok hadis cüzü dinlemiştir. Vefatından birkaç yıl önce “gözüne inen su” (katarakt) dolayısıyla Zehebi'nin görmesi giderek zayıfladı ve bir müddet sonra göremez oldu. Buna rağmen hayatının son demine kadar ilmî çalışmalarını devam ettirdi. 3 Zilkade 748 (4 Şubat 1348) tarihinde de Dımeşk'te vefat etti.
[Fâtıma binti Muhammed b. Nasrullah b. Kamer ed-Dımaşkıyye ile evlenen Zehebi'nin bu evlilikten her biri ilimle meşgul olan üç çocuğu dünyaya gelmiştir. Emetülazîz Ümmü Seleme bunların en büyüğüdür ve bazı âlimlerden icazeti vardır. Zehebi, oğlu Ebu’d Derdâ’nın pek çok âlimden faydalanmasını sağlamış, kendisi de ona hadis cüzü okumuştur.
Zühd ve takvasıyla tanınıp salih kişiliğinden, geceleri kalkıp ibadet ettiğinden ve iyilikseverliğinden söz edilen Zehebi; zamanında ilim çevrelerinin ilgi odağı hâline gelmiş; eserlerini okumak, dinlemek ve istinsah etmek için ilim talipleri her taraftan Dımeşk’e akın etmiştir. Zehebi'den faydalanan tanınmış âlimler arasında Tâceddin es-Sübkî, hocası Alemüddin el-Birzâlî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, İbn Râfi‘, İbn Receb el-Hanbelî gibi isimleri zikretmek mümkündür.
Zehebi özellikle hadis, tarih ve terâcim konularında emsalsiz bir âlimdir. Elliyi aşkın eser üzerine yaptığı ihtisar vb. çalışmaların her biri ciddi emek, dikkat ve ilmî birikim ürünüdür. Zehebi’nin en çok eser verdiği alanlardan biri hadistir. İbn Hacer’e göre Zehebi hadis konusunda derinleşmiş, bu alanda kaynak niteliğinde pek çok kitap ortaya koymuş, asrının en çok eser veren âlimi kabul edilmiştir. Zehebi'nin gençlik yıllarında tarih ve ricâl konularındaki bazı önemli eserler üzerinde ihtisar çalışmaları yapması, bu alanda geniş bilgi edinmesini sağlamış; bu sayede pek çok eser telif etmiştir. Bunların içinden en önemlisi ve en hacimlisi Târîḫu’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Meşâhîr ve’l-Aʿlâm’dır.
Zehebi hakkında eski kaynaklarda mütekellim, müfessir gibi nitelemeler yapılmaması; hadis ve tarih alanındaki büyük otoritesinin diğer alanlardaki bilgisini gölgelemesi yüzünden olduğu söylenmektedir. Bunun dışında bazı önemli akaid kitaplarını ihtisar ettiği gibi kelâm ilmine dair telif eserler de ortaya koymuştur.
İmam Zehebi bu kadar eser verirken hâliyle bazı eleştirilere uğramış ve hakkında ağır ifadeler kullanılmıştır. Onu eleştirenlerden biri, çağdaşlarından İbnü’l-Murâbıt diye meşhur Ebû Amr Muhammed b. Osman el-Gırnatî’dir. Biraz da yakışıksız bir üslûpla Zehebi'nin müteahhir şahsiyetlere ait bazı biyografilerde onların olumsuz yanlarını zikrettiğini, Tariḫu’l-İslâm’ın dörtte birinin gıybetten ibaret bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu tenkit İbn Hacer el-Askalânî ve Şemseddin es-Sehâvî gibi âlimler tarafından reddedilmiş; Zehebi'nin eleştirilerinin iyi niyete dayalı, gerekli tespitler ve uyarılar olduğu ifade edilmiştir.
Siyeru A'lâmi'n- Nübelâ
Bu eser, Zehebi'nin muhaddisler başta olmak üzere ünlü kişileri tabakalar hâlinde tanıttığı eseridir. Zehebi henüz hayatta iken kendi nüshası esas alınarak istinsah edilen ve günümüze ulaşan yazma Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ diye geçen eser, çeşitli kaynaklarda A'yânü'n-Nübelâ, Târîhu'n-Nübelâ, A'lâmü'n-Nübelâ şeklinde kaydedilmektedir. İmam Zehebi, Târîhu'l İslâm ve Vefeyâtü'l Meşahîri ve'l-A'lâm isimli hacimli kitabını tamamladıktan sonra bu eserini kaleme almıştır.
On dört cilt hâlinde yazılan eser; Asr-ı Saadet’ten 700 (1301) yılına kadar kırk civarında tabakayı kapsamaktadır. Müellif eserin ilk cildini Peygamber aleyhisselamın, ikinci cildini Hulefa-i Raşidîn’in hayatına ayırmayı düşünmüş; bu ciltleri yeniden yazmak yerine müstensihlerin bunları Târîḫu’l-İslâm’dan alıp buraya koymasını istemişti fakat bu tavsiye dikkatten kaçtığı için eseri alfabetik sıra gözetilerek Ebu Ubeyde b. Cerrâh radıyallahu anhın biyografisiyle başlamıştır.
Zehebi, bu eserinde Endülüs’ten Çin’e kadar uzanan İslam coğrafyasında her sahanın en meşhur isimlerini toplamıştır. Bunlar arasında halifeler, melikler, sultanlar, emirler, vezirler, kadılar, kıraat âlimleri, muhaddisler, fakihler, edebiyatçılar, lügatçiler, nahivciler, şairler, tarihçiler, kelamcılar ve felsefeciler yer almıştır. Ancak biyografisi verilenlerin büyük kısmını muhaddisler teşkil etmektedir.
Eserinde her şahsa şöhretine ve ilmî seviyesine göre yer veren Zehebi onların isim, nesep, lakap, künye, nisbe gibi özelliklerini tespit etmiş; her birinin doğum tarihi, yetişme şekli, hocaları, talebeleri, eserleri, inanç durumu ve vefat tarihini belirtmiş; kimini savunmuş kimini eleştirmiştir.
Biyografisini verdiği ravileri cerh-ta‘dîl açısından değerlendirmiş, bunu yaparken genellikle o şahısla aynı asırda yaşayan güvenilir âlimlerin görüşlerini sıralamış, değerlendirilen kişinin güvenilirlik derecesini belirtirken kendi fikrini “sika, sadûk, suveylih, deccâl, metrûk, kezzâb, mechûl” gibi terimlerle ortaya koymuştur.
Eser 700 civarında biyografiyi ihtiva etmiştir. Eserin ilk ciddi neşrini Şuayb el-Arnavût başkanlığındaki bir tahkik heyeti gerçekleştirmiştir. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf’un eseri tanıtmak maksadıyla kaleme aldığı geniş bir mukaddimeyle başlayan bu neşir, 1981-1985 yılları arasında yirmi üç cilt olarak Beyrut’ta yapılmıştır. 1988’de hazırlanan iki ciltlik bir fihristle birlikte eser yirmi beş cilt hâlinde birkaç defa basılmıştır.
Ebu Saîd Ömer b. Garâme el-Amrî hazırladığı bu yayımda Siyeru Aʿlâmi’n-Nübelâʾnın ilk iki cildini tek cilt hâlinde es-Sîretü’n-Nebeviyye ve Sîretü’l-Hulefâʾi’r-Râşidîn’e tahsis etmiştir. Zehebî’nin isteği doğrultusunda Târîḫu’l-İslâm’dan iktibas edilen bu cildin siyer kısmı aynen alınmış, Hulefâ-i Râşidîn bölümünde ise halifelerin biyografileri başa alınarak sadece olaylar verilmiş, arada geçen biyografiler atlanmıştır. Böylelikle eser bugün yaygın olarak basımı bulunan 30 ciltlik hâlini almıştır.
Tüm bunlarla birlikte eserin dili, üslûbu gayet akıcıdır. Tabakât kitabı olmasına rağmen Arapça ilim taliplilerine de birçok noktada ufuk açacak bir eserdir. Dilinin kolaylıkla okunması, konunun anlaşılır olması Arapça öğrenen talebelerin şevkini artıracaktır.
0 Yorum