Günah Psikolojisi

Günah Psikolojisi

Düşersen Kalk!

Düşersen Kalk!

Allah, Kur’an’daki şu buyruğuyla bizlere Kendisinden sakınmamızı emretmiştir: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”[1]

Düşmanımız olan İblis’in en etkili yöntemlerinden birisi, günah işlediğimizde içinde bulunduğumuz psikolojiyi bize karşı kullanmasıdır.

Evet, hepimiz günah işliyoruz. Günah işlemek bizim doğamızda var; insanoğlu doğası gereği mükemmel değildir, günahkârdır. Hepimiz farklı şekillerde yükümlülüklerimizi yerine getirmede eksik kalıyoruz. Şüphesiz bazılarımız diğerlerinden daha fazla eksik kalıyor ancak aramızda kusursuz hiçbir insan yok.

Allah bizi mükemmel olmamız için yaratmadı. Bazılarımızın tekrarladığı günahları var; bazılarımız belli günahlara müptela olmuş. Bazılarımız kebâire (büyük günahlara) bulaşmış. Bunun yanında her birimiz, istisnasız, her gün küçük günah işliyor. Söylemememiz gereken şeyler söylüyoruz, bakmamamız gereken şeylere bakıyoruz, yapmamamız gereken şeyler yapıyoruz ve Allah’a itaatsizlik ediyoruz. Sonrasında İblis ortaya çıkıyor ve bu günahları alarak, bunları bizimle yaratıcımız arasına bir set çekmek için kullanıyor! Bize vesvese vererek şöyle diyor: “Tevbenin bir anlamı yok; sen tevbe etsen de bir işe yaramaz! Sen günahkârsın, neden tevbe etmeye çalışıyorsun ki? Hiçbir zaman asla mükemmel olamayacaksın, o halde salih amel işlemekten vazgeç ve münafıklık yapma!” Bu yolla İblis bizi, havlu atarak kendimiz ve hayatımız konusunda daha kötümser bir tavır takınmamız için cesaretlendiriyor.

Ayrıca bazen İblis; en kötü, moralimizin en düşük olduğu, pilimizin bittiğini düşündüğümüz ve manevî olarak boşlukta hissettiğimiz anlarımızda bize gelerek, bizi pes ettirmek istiyor ve çoğunlukla bize o havluyu attırmaya muvaffak oluyor!

İşte bunun gerçekleştiği an, İblis’in kazandığı ve bizim kaybettiğimiz andır! Havluyu atıp “Bir anlamı yok; anlaşıldı ki hiçbir zaman mükemmel olamayacağım. Sadece şu anda olduğum gibi devam edeyim; bu kadar günahın içinde Allah’a dönme girişiminde bulunmak anlamsız!” dediğimizde kaybetmişizdir.

 

[1] Âl-i İmrân, 102.

Günahsız Olmak İçin Yaratılmadık

Günahsız Olmak İçin Yaratılmadık

Bilmeliyiz ki biz Allah’ın kulları ve O’nun kaderinin tecellileriyiz. Allah bizi yarattı ve günah işlemeyi bizim doğamıza koydu. Eğer Allah isteseydi sadece günahsız olan melekleri yaratırdı. Hatta melekler, Allah insanoğlunu yaratacağı zaman şöyle demişlerdi: “(Melekler) dediler ki; ‘Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’”[1]

Peki Allah buna nasıl cevap verdi?

“(Allah) dedi ki; ‘Şüphesiz ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.’”[2]

O halde Allah’ın hikmetine güveneceğiz. Allah bizi, mükemmel olmamız için yaratmadı; O noksanlığı bizim içimize yerleştirdi.

 

[1] Bakara, 30.

[2] Bakara, 30.

Allah Günahı Değil Affetmeyi Sever

Allah Günahı Değil Affetmeyi Sever

Günah işlemenin doğamızda olması, Allah’ın günahları sevdiği anlamına gelmez. Bundan önce bahsedilen hususlar da işlediğimiz günahları temize çıkarmak için değil, bizi günahın istenilen sonucu olan Allah’a tevbe etme hususunda ümitlendirmek içindi. Allah günahkârı sevmez ancak O’na çokça tevbe edeni sever.[1] Allah günahı sevmez ancak günahın sonucu olan pişmanlığı sever.

İşte bu yüzden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, şu muhteşem hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki şayet sizler günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve yerinize günah işleyen ve tevbe eden bir topluluk getirirdi.”[2]

Bu hadis, ilk duyduğumuzda bizi oldukça şaşırtan bir hadistir. Peki neden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem böyle buyuruyor? Allah -hâşâ- günahları seviyor mu? Hayır, “Allah fesâdı/bozgunculuğu sevmez.”[3]

O halde Allah’ın, biz hiç günah işlemeyen bir topluluk olursak yerimize günah işleyen yeni bir topluluk getireceğini söylemesinin sebebi, onların günah işledikten sonra tevbe edecek ve Kendisinin de onları affedecek olması olabilir.

Peki tevbeye sebep olan nedir? Tabii ki günah işlemek! O halde diyebiliriz ki Allah’ın sevdiği, ortadaki aşama değil sondaki üründür. Çoğumuz ortadaki aşamada sıkışıp kalıyoruz ve bu aşamanın bir son olmadığının farkına varmıyoruz. Hepimiz bu ortaya geleceğiz (yani hepimiz günah işleyeceğiz) ancak durmamız gereken yer burası değil; Allah’a dönen ve çokça tevbe edenlerden[4] oluncaya kadar çok çalışmalıyız.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, konuyu çok güzel bir şekilde özetleyen bir hadisinde bizlere şöyle buyurmuştur: “Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu sevinç, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayışı sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek, ‘Allah’ım, Sen benim kulumsun ve ben de senin Rabbinim!’ diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır!”[5]

Adam çölde, devesinin üstünde seyahat ediyor ve devesinden başka umudu yok; yemeği, suyu devesinde. Deve kaçıyor ve adam tek başına kalıyor; bu vaziyette açlıktan öleceğini düşünüyor. Sonra dünyevi sebepler açısından yaşamasını temsil eden devesini buluyor ve sevinçten havaya uçuyor. Sonrasında da aklını kaybederek normalde küfür sayılacak ve kişiyi kafir yapacak sözler söylüyor.

Allah bu sözlerinden dolayı onu sorumlu tutmadı çünkü adam sevinçten aklını kaybetmişti. Bizim burada odaklanmamız gereken, Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin bu örneği verdikten sonra “Sizden birisi tevbe ettiğinde Allah’ın duyduğu sevinç, bu adamın sevincinden çok daha fazladır!” demesidir. Öyle bir sevinç ki aklı başında bir insan bu sevinci yaşasa aklını kaybediyor!

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, başka bir hadisinde, Kadir Gecesi’nde yapmamız gereken duayı bize haber vermiştir: “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi de seversin; beni affet!”[6]

İşte, Allah’ın sevdiği şey affetmektir! Allah; günahkârı değil, tevbe edeni ve affetmeyi sever. İşte bu yüzden, günah işlediğimizde pes edip İblis’in kazanmasına izin vermemeliyiz. Hepimiz keyifsiz hissedebiliyoruz; hepimizin günahları var. Hepimiz kendi içimizde, içimizdeki şeytanlara karşı savaş veriyoruz ki insan olmak zaten böyle bir şeydir. Ancak bu savaşı verirken İblis’in kazanmasına izin veremeyiz; yolun ortasındaki aşamada duramayız. İlerlemeye devam etmek ve bu sürecin ürünü olan tevbeye ulaşmak için elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız.

Allah’ın bize verdiği nimetleri O’na itaatsizlik etmek için kullanabiliyoruz. O’nun bize verdiği malı, bedeni ve uzuvları kullanarak O’na itaatsizlik edebiliyoruz. Ancak Rabbimiz o kadar merhametli ki tüm bunlara rağmen, sadece bize nimet ve rızık vermekle kalmıyor, bir de insanların gözünde bu günahlarımızı es-Settâr[7] İsmiyle örtüyor!

 

[1] Bakara, 222.

[2] Müslim, 2749.

[3] Bakara, 205.

[4] bkz. Bakara, 222.

[5] Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 7 (lafız Müslim’e aittir).

[6] Tirmizî, Deavât, 89.

[7] Günahları örten.

Niceleri Kurtuldu!

Niceleri Kurtuldu!

Hatırlamamız gereken hususlardan birisi de bizden çok daha kötü işler yapmış olanların tevbe ederek kurtuluşa ermiş olmasıdır. O halde biz neden kendi amellerimizi affedilmez olarak görüyoruz? Allah tevbe edildiği takdirde tüm günahları bağışlar!

Cebrail aleyhisselam, işledikleri suçlardan dolayı Tâif halkının yok etmeyi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e teklif etmiş ancak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ileride iman edebilirler diye bunu kabul etmemişti. Allah, Tâif ehlini küfür içindeyken sevmiyordu ancak tevbe ettiklerinde onları da sevdi. O Tâifliler ki nübüvveti inkâr edip Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi taşlamışlardı. Allah, bunu yapmalarına rağmen tevbe ettikleri için onları affetti ve tevbelerinden hoşnut oldu.

Yûsuf aleyhisselamın kardeşleri onu öldürmek için plan yaptılar; onu kuyuya attılar ve orada bırakıp gittiler. Ancak onlar tüm yaşananlardan sonra Allah’tan bağışlanma dilediler ve Allah onları affetti. Biz kardeşlerimizi öldürmeye çalışmadık ve onları kuyuda bırakıp gitmedik; buna rağmen Allah’tan umudumuzu mu keseceğiz? Günahımız her neyse, Allah er-Rahmân’dır[1]; yeter ki O’na hakkıyla dönelim!

Başka bir örnek de geçmiş ümmetlerden birinde yaşayan ve 99 kişiyi öldüren adamın hadisedir. Bu adam, tevbe ettiği takdirde tevbesinin kabul olmayacağını söyleyen papazı da öldürerek toplam 100 kişiyi öldürmüştü. Sonrasında kendisinin de tevbesinin kabul olacağını öğrenmiş ve tevbe ederek salih insanların yaşadığı bir bölgeye doğru yola çıkmıştı. Allah bu davranışından dolayı bu “seri katil” diyebileceğimiz adamı da affetti![2]

 

[1] Şefkat ve merhamet eden.

[2] Buhârî, Enbiyâ 54.

Vicdan Azabı Bir Rahmettir!

Vicdan Azabı Bir Rahmettir!

İşlediğimiz günahlardan dolayı suçlu hissetmemiz ve vicdanımızın bizi sıkıştırması da Allah’tan bir rahmet ve nimettir. Zira bu suçluluk psikolojisi sayesinde Allah’a geri dönmemiz gerektiğini fark ediyoruz. Günahlarımız üzerinden, Allah ile olan bağımız dışında hiçbir şeyin bizi memnun etmeyeceğini fark ediyoruz. Zira içten içe biliyoruz ki bu dünyadaki hiçbir günah ve zevk, Allah ile olan bağlantımızın verdiği mutluluk ve huzuru veremez! Bu hususta Abdullah bin Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir: “Mü’min kimse günahlarını gözünde öyle büyütür ki sanki bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Fâcir[1] ise günahlarını burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür.”[2]

 

[1] Dindarlık perdesini yırtan, fütursuzca günaha dalan, haktan bâtıla sapan kimse (TDV, İA, 12. cilt, sf 71-72).

[2] Buhârî.

Ümit Kesme!

Ümit Kesme!

Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmemeliyiz. Zira Rabbimiz, O’nun rahmetinden ümit kesenlerin ancak kafirler olduğunu bize haber vermiştir.[1] Günahkâr olduğumuz anda dahi Allah’ın rahmeti bizi kuşatmıştır. İblis’in bizi, Allah tarafından terk edildiğimize inandırmasına asla izin vermeyelim. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.”[2]

Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve kendini affedilmeyecek kadar günahkâr hissetmek, vücutlarımızla işleyebileceğimiz herhangi bir günahtan daha büyük bir günahtır.

Bir keresinde sahabiler, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e kebâirlerin en büyüklerinin hangileri olduğunu sordu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de onlara şöyle cevap verdi: “Kebâir günahların en büyükleri; Allah’a şirk koşmak, Allah’ın cezalandırmasından emin olmak (güvende hissetmek), Allah'ın rahmetinden ümit kesmek ve O'nun yardımı hakkında ümitsizliğe düşmektir.” [3]

Hadis-i şerifte gördüğümüz gibi Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve O’nun yardımı hakkında ümitsizliğe düşmek büyük günahların da en büyüklerinden! İşte bu yüzden, İblis’in hissetmemizi istediği gibi hissederek “Ne anlamı var? Sen çok günahkârsın. Allah seni asla affetmeyecek. Sadece hayatını yaşa ve sonuçlarıyla yüzleş!” demek, amellerimizle muhtemel olarak toplayabileceğimiz tüm günahlardan daha büyük bir günahtır.

“Allah beni affetmez” demekle, sonsuz küçüklükteki varlığımızı böyle azametli bir noktaya çıkartarak Allah’ın rahmetine meydan okumuş oluyoruz! Biz kimiz ve bizim günahlarımız er-Rahmân’ın yanında nasıl bir ağırlık teşkil eder? Bizim gibi basit bir fâni, er-Rahmân’a asla meydan okuyamaz!

Allah, günah bataklığında çaresizce bekleyen kullarına Kur’an’da şöyle buyuruyor: “De ki (Allah şöyle buyuruyor): ‘Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!’”[4]

“Ey kullarım!” diyerek Allah bize doğrudan sesleniyor! Biz Allah’ın kullarıyız. O, burada; sâlihlere, nebîlere, en hayırlıların en hayırlısına vesaire seslenmiyor, günahkârlara sesleniyor! “Kendi nefislerinin aleyhine (zulüm olarak) çok günah işlemiş olan kullarım!” buyurup sonrasında “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!” buyuruyor. Allah bizi muhatap alıp doğrudan bize en uygun tasvirimizle hitap ederken Allah’ın rahmetinden ümit kesmemeliyiz! Ayetin devamında Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[5]

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, uzun bir kudsî[6] hadisin bir yerinde Allah’ın şu vaadini bize hatırlatıyor: “Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları affeden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.”[7]

Allah gece-gündüz günah işlediğimizi biliyor ve bizden O’na pişmanlıkla dönmemizi ve tevbe etmemizi istiyor. O halde, “رَبِّ أَذْنَبْتُ ذَنْبًا فَاغْفِرْ لِي (Rabbim, bir günah işledim beni bağışla!”)[8] diyelim ve Allah’a dönelim!

 

[1] bkz. Yûsuf, 87.

[2] A’raf, 156

[3] Bezzâr rivayet etmiştir, isnâdı sahihtir (Hadis ve şerhi için bkz. https://hadeethenc.com/ar/browse/hadith/6049).

[4] Zümer, 53.

[5] Zümer, 53.

[6] Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kur’an dışında Allah’a dayandırarak söylediği hadisler.

[7] Müslim, Birr 55.

[8] bkz. Buhârî, 7507.

Günahını Umutsuzluk İçin Değil Motivasyon İçin Kullan!

Günahını Umutsuzluk İçin Değil Motivasyon İçin Kullan!

Günah işlemeyi hedeflemeyeceğiz ancak günah işlediğimizde, bu günahı Allah’a geri dönmek için bizi motive etmesi amacıyla kullanacağız. Zira Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır.”[1]

Sürekli işlediğimiz kebâir günahlarımız varsa dahi İblis’in Rabbimizle aramıza girmesine izin vermeyeceğiz! Eğer Allah’a döner, sürekli istiğfar eder ve günahlarımızı, başka güzel ameller işlemek için bizi motive etmesi amacıyla kullanırsak Rabbimizle aramıza hiçbir şey giremez!

Evet, olması gereken tüm kebâir günahlardan uzak durmak ve tekrarlanan günah işlememektir! Bu da sâlih kulların seviyesidir. Eğer bu seviyeye ulaşamıyorsak, işlediğimiz kebâir ve tekrarlanan günahlar varsa, her şeyi bırakıp da başarısız olduğumuzu düşünmeyelim. Bu durumda da çabalamaya ve nefsimizle cihâd etmeye devam edelim.

Bu günahları, normalde yapamadığımız sâlih ameller işlemek için bizi motive etmesi amacıyla kullanalım ve eğer bu gerçekleşirse bizim için hâlâ umut vardır ki bu konuda çok fazla hadis var. Hayatı günahla dolu olan kötü kadının olayını bilmiyor muyuz?[2] O kadın günahkâr olduğunu biliyordu. Günahkâr olduğunu biliyorken iyi bir şey yapmak amacıyla bir köpeğe ayakkabısıyla su verdi. Sırf bu amelinden dolayı Allah da onu affetti!

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in, hiçbir ameli olmayan bir adamdan bahsettiği hadisi bilmiyor muyuz?[3] Adamın hiçbir ameli yoktu ancak borç verdiği zaman cömert davranırdı. İnsanlara borç verir ve hizmetçilerine, “Borcunu kolayca ödeyebilenlerden borcunu alın, zorlanarak ödeyebileceklerin borcunu da affedin. Umulur ki Allah da bizi affeder!” derdi. Allah da bu adama, “Ben seni affettim!” buyurdu. Bu adam günahkârdı ancak günahını bilerek bunu sâlih amel işlemek için kullandı ve bu yüzden Allah onu affetti.

 

[1] Hûd, 114.

[2] bkz. Muslim, 2245.

[3] bkz. Nesâî, 4695 ve 4694.

Ramazan da Bir Fırsattır!

Ramazan da Bir Fırsattır!

Günahlarımızı affettirmek için belki de en büyük fırsatlardan birisi Ramazan ayını ihya etmektir. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[1]

 

Sonuç olarak, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyelim ve sürekli Allah’a dönüp istiğfar edelim. Yapabildiğimiz sâlih amelleri yapalım ve mükemmellik için çabalayalım ancak şunu da bilelim ki asla mükemmel olamayacağız. Zaten Allah bizi mükemmel olalım diye de yaratmadı. Allah’ın rahmeti mükemmellikte yatmıyor; bu mükemmellik uğrunda gösterilen niyet ve çabada yatıyor.

 

[1] Buhârî, İman, 28.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap