İnşirah

İnşirah

Bakın, gecenin bütün sancısı, bütün iniltileri güneşin ışıklarıyla dinmeye başladı işte. Gecenin bütün yaralarına istisnasız dokundu güneş, şifasını esirgemedi hiçbir zerreden. Her şeyin sahibinin olduğu gibi zifirî karanlık gecelerin de zamanın da sahibinin Allah olduğunu bilenlere sorarsanız çok kısaydı gece. Onlar koyu gecelerde uyuyanlar değil düşünen, fikir üreten, çalışan, dua eden tevekkül eden, ümit eden kimseler idi.

‘Rabbim Allah’tır.’ diyenler, gecenin koyu karanlığına eklenen rüzgar ve sağanak hâlindeki yağmur damlaları ruhları örseleyip gelgitler yaşanmasına sebebiyet verse de zorlu imtihanlara göğüs germeye çalışırken muhakkak Allah’tan gelecek bir kolaylığa iman ediyorlardı. Bedenlerinin damarlarında ve ruhlarının özünde zorluklarla mücadele etmeye buldukları güç zaten O’nun tarafından gelen bir kolaylık değil miydi?

Hani hatırlar mısın Yusuf aleyhisselamı? Canından, kanından olan en yakınları kardeşlerinden gelmişti zulüm. Onu kuyuda kendi başına bırakmışlardı da kuyunun karanlığı onun yüreğine korku salamamıştı. Yalnızlığın hücresinde Rabbini bulan adamlar çocuk çağında olsa da korkmazlarmış. Ondan öğrendik. Karanlık kuyu, mavi gökyüzünün ferahlığına bıraktı kendini önce. Sonrası saraya hizmetkârlık, iffet mücadelesi, zindan ve dahası… Mısır azizliğine varan müthiş yükseliş serüveni.

Peki, ya Hacer Validemiz? İbrahim aleyhisselam onu vadide tek başına bebeğiyle bırakmasının Allah’ın emri olduğunu öğrendiğinde “Allah bizi zayi etmez.” demiş, başka da bir şey sormamıştı. Kurak çölün ortasında tükenmeye yüz tutmuş dermanıyla iki tepe arasındaki çırpınışı esnasında fışkırarak gelen rahmet zemzemini hatırlar mısın?

               Hatırlar mısın rahmet peygamberi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin liman bildiği amcası Ebu Talib’i, Hatice’sini? İki sığınağını da ardı ardına kaybettiği o hüzün yıllarını… Rahmetten yoksun akrabaları tarafından hor görülmesini, taşlanmasını, kan revan içinde bırakılmasını… Yeryüzü bilmediyse kıymetini gök âlemi de taş kesilmedi ya! Biricik Rabbi sahiplendi elçisini. Peygamber kardeşleri karşıladı O’nu semada, melekler hürmetle ağırladı Evrenin Efendisi’ni. Zorlu Taif yolcuğundan sonra geldi Miraç Gecesi, hatırla! O’nun Ümmeti’nden bir parça olduğunu hatırla. Taif imtihanından geçmeden Miraç’a yükselemeyeceğini bil.

Senin gücünün bittiği yerde açılır göklerin kapısı. Ebabiller gökleri yararak gelir yardıma. Sen yeter ki en bunaldığın, en sıkıntılı anlarında dahi Rabbini hatırla, O’nun hakkında hüsn-ü zanda bulun. Tependeki bulutları bir sel felaketinin değil rahmetin kutlu habercisi kabul et.

Hangi bela girdabında olursan ol kurtuluşunun Allah’tan geleceğine samimi olarak iman et ve sabret, kim Allah’a karşı samimi olmuş da Allah onu boşa çıkarmış?

Nefsini dünya kıskacına kaptırmış insanların seni hor görmesine aldırma. Ne izzet ne de zillet insanların elindedir. Bunlar ancak ve ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’ın izniyledir. Ancak Allah yüceltir veya alçaltır. Dünyalık hiçbir ayrımcılık geçerli değildir O’nun katında. Kim hangi ırktan kim kimin nesi hiç önemi yoktur, senin için de olmasın. Mahşer meydanının zorlu, bunaltıcı havasını serinletecek olan ise edindiğin takva ve ahlakındır.

Bedenindeki bir illet bir zayıflık, kalbindeki hüzün seni dört bir yandan kuşatmış olsa da bil ki seni her an duyan, işiten Rabbin senin hangi hâlde olduğunu senden daha iyi biliyor. Başına gelen her türlü sıkıntıyı, kalbini ve ruhunu saran hüznün her çeşidini Allah’ın imtihan süreci olarak kabul ettiğinde bak nasıl da huzur bulacak gönlün.

Zannetme ki sıkıntın madden küçülecek. Hayır! Lakin senin ruhun öyle yücelere erişecek ki bela diye gördüğün her ne varsa bu yüce ruhun dirayeti karşısında cılız kalacak. Ve o belanın senin cennet vesilen olduğunu idrak ettiğinde belaya bile hamd edeceksin. Sıkıntısız geçen günlerinde ‘Rabbim beni unuttu mu!’ diye sorgular bulacaksın kendini.

Unutma! Zorluk iğne deliğinden girecek olsa kolaylık da onun ardından girer ve onu olduğu delikten çekip çıkarır.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap