Ahlaklı (Ol) Tartışma!

Ahlaklı (Ol) Tartışma!

Değerlerimizin yıpratıldığından, ölçümüzün kaçtığından, kardeşlik hukukumuzun zedelendiğinden, bir bardak çayı tartışmaya kurban etmeden sonlandıramadığımızdan, aynı şeyleri söyleyip kavga etmeyi başarabildiğimizden, fikirlerimizin birbirinden çok farklı olduğundan falan bahsetmeyeceğim. Bahsetmeyeceğim derken de bahsettiğimin farkındayım ama bu konuyu sizinle tartışmak istemiyorum.

Ayrıca “aynı şeyleri söyleyip kavga etmeyi başarabildiğimiz” hâlde “fikirlerimizin birbirinden farklı” olduğunu belirtmemin de çelişki barındırdığını biliyorum ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum. Çünkü bunları tartışmanın ne size ne de bana faydası olur. Olur, diyebilirsiniz ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum.

Yani ne faydası olabilir ki? Böyle deyince bir dahaki yazıda sizin yaptığınız eleştirileri dikkate falan alacağımı sanıyorsanız yanılmıyorsunuz. Dikkate alırım. Neden dikkate almayayım? Almazsınız, diyebilirsiniz ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum.

Alırım, dediğime bakın. Çünkü gerçekten dikkate alırım. Ben insanım çünkü. Etkilenen ve etkileyen bir varlığım. Ama kendimi bildiğimden, sizin ne dediğinizi çok umursarım. Kendimi bilmeseydim umursamazdım. Umursamazsınız, diyebilirsiniz ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum.

Yok, yani bu konuyu sizinle tartışsam ne olacak? Umursayıp umursamadığımı size kanıtlamak zorundayım. Çünkü siz beni dikkate alarak bu yazıyı okuyorsunuz. Dikkate almam demeyin, alıyorsunuz. Çünkü siz insansınız. Hem de en iyisinden Allah’ın izniyle. O yüzden dikkate alıyorsunuz. İyi insanlar dikkate alınır ve dikkate alır. Dikkate alınmazlar diyebilirsiniz ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum.

Yazıyı böyle devam ettirebilirim. Ama siz benim ne yapmak istediğimi anladınız sanırım. O yüzden asıl mevzumuza geçeyim.

Aslında daha usturuplu bir yazı yazmayı planlıyordum. Önce tartışma nedenlerimizi ele almayı, bunun doğal bir süreç olduğunu ama her imtihan gibi bu imtihanı da başarıyla tamamlamak için belli kuralların olduğunu, tartışmamanın ne kadar önemli bir yerde durduğunu, Asr-ı Saadet’te bile tartışmaların ve ihtilafın olduğuna dair cümleler kuracaktım. Ama hem istenen yazının 600-800 karakter olması gerektiğinden hem de bunları sizin bildiğinize dair düşüncem beni bu yolu denemeye itti.

Aslında ihtilaf ve tartışma nedenlerini, sonuçlarını, nasıllarını iki cümleye indirgeyip neticeye varabiliriz. Nedir bu cümleler? Burası dünya, bu bir. Biz insanız, bu iki. Yani her şey eksik burada. Melek değiliz biz. Dünya da cennet değil. Tartışma olur, ihtilaf olur ama büyütmeye gerek yok. Anlaşamadığımız konular imanî konular değil. İkinci, üçüncü meselelerde anlaşamıyoruz. Bu konular da bizim yaşadığımız İslam’ı etkileyecek şeyler değil. Yaşadığımız İslam’ı etkilemeyen şeyleri tartışarak neden birbirimizi etkilemeyi tercih ediyoruz ki? Bırakalım bizim takkemiz başkalarınınkinden farklı olsun. Bırakalım bizim tesettürümüz, tesettüre riayet edildiği takdirde başkalarının tesettüründen farklı olsun. Bırakalım bizim intisap ettiğimiz şeyh -ehli sünnet olduktan sonra- başkası olsun. Olsun yani, ne olur? İmanî olmayan konularda uzun uzun tartışmanın bir anlamı yok. İmanî olan konular da zaten tartışmaya kapalı konulardır.

İman, bizim birleştirici ve ayırıcı gücümüz. Aynı Allah’a Azze ve Celle, Peygamber aleyhisselama, dine iman edip, aynı yöne namaz kılıp, aynı anda iftar edip, aynı zamanda Arafat’ta toplandıktan sonra biri a hocasını sevsin, biri b hocasını, biri c partisine oy versin, biri oy da vermesin, biri d cemaatinden olsun, biri tarikata girmesin. Ne olur? Yok, yani ne olur? Allah azze ve cellenin, O’nun Peygamberi aleyhisselamın, O’nun Kitabı’nın, O’nun dininin bizi birleştiremediği yerde hocalar, partiler, cemaatler, tarikatlar, mezhepler bizi birleştirecekse bu formülde büyük kim, küçük kim, bir daha düşünelim.

Tabi, yukarıdaki satırları okurken ama a dediğin o hoca “Kur’an bize yeter!” diyor dediğinizi duyuyorum. Zaten b hocası da vahhabi, diyorsunuz değil mi? Hele o c partisi yok mu? O var ya o, bildiğin gibi değil! D tarikatında da bazı değişik uygulamaların var olduğunu ben de biliyorum. Ben de zaten bunlara rağmen tartışmayalım, diyorum. Tartışmayla kim kimi değiştirmiş! Tartışmaya başlanılan dakikada karşı tarafa açık açık olmasa da dolaylı yoldan “Bak evladım, sen anlamazsın bu işlerden, ustandan bir şeyler öğren!” diyoruz aslında.

Bu zaman, yani kâfirlerin bizim kılıçlarımızdan emin olduğu, Müslümanların yeni fetihlere açılamadığı, yeryüzünde Allah’ın dininin hükümran olmadığı, Müslümanların sadece Müslüman olduğundan dolayı; hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi partiden, hangi mezhepten olduğuna bakmadan, sadece Müslümanlığına bakılarak zulüm gördüğü bu zamanda bari Müslümanlar da bizim dilimizden emin olsun be… Bir Müslüman’ın kalbini kırmaktansa “haklısın” desek ve işimize baksak ne kaybedeceğiz?

Aslında tartışmak, eleştirmek, eleştirilmek, ihtilaf etmek kuralına uygun yapıldığında çok güzel işlerdir. Bu kuralları dillendirmek isterdim ama o eşiği uzun zaman önce aştığımızı düşünüyorum. Nefislerin kabardığı, hakkın değil de herkesin kendi hakkının peşinde olduğu, kişinin kendisine hata payı bırakmadığı, karşı tarafla empati yapılmadığı, eleştirmeyi hak görüp eleştirilmenin batıl görüldüğü, karşı tarafa melek, kendisine insan muamelesi yapılmaya başlanıldığı bu modern zamanlarda avam olarak bizim, kurallarını bilsek bile eski kırdıklarımızı toparlamak, dağıttıklarımızı birleştirmek, üzdüklerimizi sevindirmek için bir süre tartışmanın her türlüsüne ara verelim. Olmaz mı?

Tabi ki âlimlerimiz kurallarına uygun tartışma yapılabilirler. Onlar da bu kuralları biliyorlar ve modern hayatın etkisinde çok kalmamışlardır zaten. Ama hocalarımız da bizim önümüzde tartışmasınlar, ihtilaflarını dillendirmesinler. ‘Sen hocalara akıl mı veriyorsun?’ diyebilirsiniz ama bu konuyu da sizinle tartışmak istemiyorum.

 

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap