Sen Kime Bağımlısın?
Bağımlı bir kişilik yapısına sahip olmak, demek, kendi başına var olamamak demektir... Bağımlı kişilik, kendi varlığında kendini silmiş, yerine bağımlı olduğu kişiyi var edip göstermiştir.
Kimsenin doğrudan birilerine bağımlı olduğu yok aslında. Sorun, geçmişte açılmış fakat kapanmamış kanayan yaralardır. Bağımlı kişiler hep bu yaralarını telafi etmeye çalışırlar ve ilişkilerinde olabildiğince yara aldığı ilişkiye benzerlik ararlar. Bu yüzden bağımlı olunan kişiler, kanayan yaralara işaret eder. Peki sordun mu kendine hiç: senin var mı bir yaran? Sen kime bağımlısın?
Gel bu soruya aşağıdaki bağımlı kişilerde çok görülen özellikler üzerinden bir cevap arayalım: ne kadarı bizde var, ne kadarı bizde yok, ne kadarıyla hayatımızda karşılaşıyoruz, ne kadarıyla karşılaşmıyoruz, diye…
Yalnızlık = Felaket
Her an bir şeyleri “batırmanın”, “berbat etmenin” korkusuyla yaşadıkları için asla yalnız kalmak istemezler. Yalnız kaldıklarında kendilerini eksik, kimsesiz ve terk edilmiş hissederler. Böyle durumlarda bir de bakarsınız ki depresif bir ruh hali içine girivermişler. Çünkü kendilerini savunmasız ve çaresiz kalmış hissederler. Ve nihayet duydukları derin korkuyla kendilerine en yakın kişileri hemen yanlarında isterler ve onlarla olan beraberliklerini ararlar. Adeta çarşıda, pazarda annesini kaybetmiş bir çocuk gibi…
İçlerindekini Dile Getiremezler
Yakın ilişki içinde oldukları kişilere karşı aşırı çekimser olurlar. İhtiyaç duydukları şeyleri dile getirirken zorlanır, hatta çoğu zaman hiç dile getiremezler bile… Onları sıkmaktan ve kaçırtmaktan üst seviyede korkarlar. Bu yüzden muhataplarından çoğu zaman hoyratça muamele görürler. Kalbini paramparça eden bir söze, bir davranışa veya tutuma karşı kalbindeki kırgınlığı ifade edemezler.
Çıkan herhangi bir anlaşmazlık durumunda kendi görüşlerini reddedilme korkusuyla dile getiremez, getirseler bile uzun süre savunamazlar. Bu yüzden yaşadıkları ilişkilerde çıkan sorunlar hep diğerlerinin lehine çözülür ve o, kendi ihtiyaçlarını bir kez daha yutmak zorunda kalırlar.
Şunu belirtmekte fayda var: burada kendi doğrusunda mutaassıp bir şekilde ısrar etmek övülmüyor, bilakis kendi görüşlerini hiç dile getirememek ve onları sağlıklı bir düzeyde sürdürememenin sağlıksızlığı konu ediliyor.
Gece Gündüz Aynı Kâbus: Terk Edilmek!
İstenmeyen düşüncelerin (evhamların, vesveselerin, obsesyonların, takıntıların vs.) beslendiği en büyük güç, bizim onlara karşı duyduğumuz korkulardır. Bağımlı kişilerin en büyük korkuları da işte hep böyle meydana gelir: Korkuları kötü düşüncelerini besler, kötü düşünceleri korkularını besler. Bu yüzden bağımlı kişiler, ilişkileri problemsiz yürüdüğü zamanlarda bile hep terk edilme senaryolarını düşünür, olumsuz bir ruh hali içine girerler. Bağımlı oldukları kişilerin sözlerinde ve davranışlarında bitmeyen bir arayışla korktuğu şeyleri arar ve bir şeyleri mutlaka korktuğu şeylere yorarlar. Böyle olunca da bu kâbusu yaşamamak için bağımlılıklarının gücüne güç katmış olurlar.
Kendi Başlarına Karar Veremezler
Hata yapmaktan çok korktukları için kendi başlarına karar veremezler. Çevresindekilerin kabulüne ve onayına o denli muhtaç hissederler ki alacağı kararları hep onların beğenilerine ve kabullerine bağlı kılarlar. Sonuç olarak da kendi ihtiyaçlarını değil, çevresindekilerin ihtiyacını karşılamaya yönelik karar almış olurlar. Kendi kararlarının sonuçları yerine, başkalarının kararlarının sonuçlarını yüklenmeyi tercih etmiş olurlar.
Özgüvenleri Düşüktür
Kendilerine karşı güçlü olumsuz yargıları vardır ve bu yargılar hep “onların hiçbir şeyi başaramayacakları, doğru kararlar veremeyecekleri” yönündedir. Bu yüzden kendi fikirleri, kendi görüşleri yani kendi sözleri yoktur. Varsa bile değersiz görüp yok sayarlar. Yaşadıkları ilişkiler hep etrafını onaylamakla geçer. Hatta komiktir: muhatabı ifade ettiği görüşünü değiştirip eski görüşüyle “ya ne aptalcaymış” diye alay etseler, onunla birlikte bağımlı kişiler de eski görüşü yerip alay ederler. Yeter ki reddedilebilecekleri bir pozisyonda kalmasınlar ve terk edilmesinler.
Terk Edeni Kovalar, Reddedene Bağımlı Olurlar
İlginçtir ki bağımlı kişiler hayatlarında önemli bir yeri olmayan bir ilişkisi istemedikleri bir şekilde bitince de büyük bir boşluk hissine kapılırlar. Onun için dünyanın en önemsiz insanı, onu terk ettiği veya reddettiği an dünyanın en önemli insanına dönüşür. Çünkü bağımlı kişiler, sürekli içlerindeki “terk edilme”, “reddedilme yaralarını” telafi etme gayreti içindedirler. Bu telafiyi yapabilmek için de “terk edilme” ve “reddedilme yaralarını” hatırlatan insanların peşinden koşarlar. Bu da onların bağımlı kişiliklerinin farklı bir yönünü oluşturur.
Biten İlişkiyi Başka İlişkiyle Telafi Ederler
Biten ilişkilere, terk edilmelere, reddedilmelere ve ayrılıklara tahammülleri olmadığı için bu durumların ardından hemen yeni bir ilişkiye, yeni bir yakınlığa çok yoğun şekilde ihtiyaç duyarlar. Çünkü yukarıda da dediğimiz gibi, var oluşlarını -adeta- başkalarının var oluşlarının arkasına yamayarak ortaya koyarlar. Kendilerine dair değer yargıları, tamamen diğerlerinin göstereceği yakınlığa odaklıdır. Diğerlerinden bağımsız bir şekilde kendilerine değer veremezler. Bu da az önce dediğimiz gibi oluşan herhangi bir ilişki boşluğunu mutlaka başka bir ilişkiyle doldurmaya götürür onları.
“Hayır!” Demek Çok Zordur
Terk edilme ve reddedilme korkularının, bağımlı kişileri ittiği diğer bir zor durum ise istemedikleri halde kendilerinden istenilen bir talebe veya yapılan bir ısrara hiç dayanamayıp “hayır” diyememeleridir. Bağımlılıkları aşırı olanlar “hayır” demeyi hiç düşünmezler. Bağımlılıkları biraz daha düşük seviyede olanlarsa “hayır” diyemediği her talep ve ısrar için karşı tarafa belli etmeksizin büyük sıkıntılar ve stresler yaşarlar. Kimileriyse yaşadıkları bu olumsuz duyguların farkına bile varmazlar da nihayet bu duygular bir gün bir yerlerden patlak verir.
Eğer bağımlı bir kişiliğe sahipseniz, bu belirtiler anlık veya kısa süreli değil de hayatınıza yayılmış ve karakterinize oturmuş, demektir ve iyileşmeniz gerekmektedir. Çünkü hayat, yaşamanız için sizi bekliyor, bağımlı olduğunuz kişileri değil.
0 Yorum