Çağdaş Şüphelere Cevaplar
Günümüzde ortaya atılan şüphelerin boşlukları ve onlara cevap verme konusunda uzman, ilmî kişiliğinin yanı sıra hitabeti ve güleryüzlü tavırlarıyla gençlerin ilgisini çeken Ahmed es-Seyyid’in çağdaş şüphelere karşı yazdığı Sabiğat (Çağdaş Şüphelerle Mücadele Rehberi) adlı eserinden bazı anekdotlar paylaşıyoruz. Özet olarak yazılan bu alıntıların tam metinlerine kitaptan ulaşabilirsiniz.
Çağdaş Şüphelere Cevaplar
Doktor, hastalığa karşı bağışıklık kazandıracak bir aşı bulduğunda daha öncesinde bu hastalığın yapısını, hakikatini ve sebeplerini belirleme konusunda birçok aşamadan geçmiştir. İşte fikrî meseleler ve toplumsal olgularda da böyledir. Hiçbir sorun, o sorunun yapısını, hakikatini ve sebeplerini idrak etmeden iyi bir şekilde çözülemez.
Allah’ı Kim Yarattı?
Ateistler, Allah’ın varlığına dair delillere çoğunlukla “Allah’ı kim yarattı?” sorusuyla itiraz ediyorlar. Esas itibariyle bu soru batıldır. Yukarıdaki soru şu sorulara eş değer vaziyettedir: “Erkeğin hamilelik süreci kadınınki gibi dokuz ay mıdır?”, “Sıcaklığın derecesi kaç kilo?” vb. Yaratan hakkında imkânsızı sormaktır bu. Şöyle ki yaratan, yaratılmış olamaz. Yaratan yaratandır, yaratılmış değildir. Hâl böyleyken nasıl onu kim yarattı sorusu sorulabilsin?
Allah Teâlâ Bazı İnsanların Dualarına Neden İcabet Etmiyor?
-Allah Teâlâ kullarını imtihan eder ancak kendisi imtihan edilemez, o kullarını denemeye tâbi tutar ancak kendisi denemeye tâbi tutulamaz. Bu yüzden Allah Teâlâ icabet edecek mi etmeyecek mi diyerek test amacıyla dua eden kişi onun emrine muhalefet etmiş olur. O hâlde dualarına icabet edilmesini nasıl bekleyebilir?
-Allah Teâlâ birçok insanın duasına icabet etti. Bu bizim çevremizdekilerde de şahit olduğumuz bir durumdur. Bundan mütevellit doğru soru, “Duama icabet edilmesini geciktiren şey nedir?” olmalıdır. Bu, nefsin gözden geçirilmesini, hatanın kaynaklarını araştırmayı, durumun çözülmesini, Allah’a yaklaşmak için gösterilen çabanın iki katına çıkarılmasını ve O’nun bizim için takdir ettiklerinin kendi planlamalarımızdan daha hayırlı olduğuna dair gönül rahatlığı içinde olmamızı gerektirir.
-Dualara icabetin gecikmesinde hikmet aranmalıdır. Zira insanın bilgisinin kısıtlılığı onun isteklerinin ve kapsamının da kısıtlı olduğu anlamına gelir. İcabet edilmeyen nice dualarımız vardır da bunda bir hayır olduğu sonradan ortaya çıkmıştır.
İslam’da Kadının Mirastaki Payı Konusu
Onlar İslam hukukunun hikmetini anlayamadıkları birkaç kuralını öne sürerek kadına zulmedildiğini iddia ediyorlar. Bazı Müslümanlar’ın uyguladığı yanlış sayılan âdetleri kullanan şüphe taraftarları, bunları bilmeyerek ya da bildiklerini gizleyerek İslam’a atfediyorlar.
-Mirasın birçok farklı hâli vardır. Bir hâl olur ki onda kadına erkeğin payından fazla verilir. Kimi hâllerde ise erkek ile eşit payı alırlar. Bazı hâllerde kadının miras aldığı yerde erkek almaz. Bazen de erkeğin mirasından daha az miktar verilir. Mesela kadın vefat etse, arkasında bir kız çocuğu ve eşi kalsa bu durumda kız çocuğu babasından daha çok miras alır.
-İslam erkeğe bazı şartlarda kadının iki katı kadar miras verir fakat erkek, kadına hukuken evliliği sırasında mehir vermek zorundadır. Aynı şekilde eşi olduğu müddetçe -kadın zengin olsa bile- hayatı boyunca onun ihtiyaçlarını karşılaması emredilmiştir. Bunlara rağmen erkeğin kadının mirasından iki kat fazla alması çok görülecek bir şey midir?
-İslam’ın kadınlar ile ilgili hükümlerinin uygulanmamasından kaynaklı olarak ortaya çıkan kötü sonuçları bilmezlikten geliyorlar. Örneğin her yıl gayrimeşru ilişkiler sonucunda doğan binlerce bebeğin kürtaj operasyonları ile düşürülmesi bunlardan sadece biridir. O bebeğin yaşamaya hakkı yok mu? Hangi günahtan dolayı öldürülüyorlar?
Akıl ve Din
-Dini aklın delâletleri yoluyla bilmemizden dolayı aklı dinin önüne geçirip hakem yapmalıyız, diyenler bulunmaktadır. Onlara şöyle deriz: Akıl bize dine dair delâletler sunduğu zaman dinin ayrılmaz bir niteliği olan hatasız ve eksiksiz oluşu aracılığıyla sunmaktadır. Aynı zamanda aklın kendisi için bu nitelik söz konusu değildir. O hâlde hata payı bulunan bir bilgi kaynağını nasıl olur da hatasız olan kaynağın önüne geçirebiliriz? Bir cahil bize âlimin yolunu gösterse bu, bize âlimin yolunu gösterdiği gerekçesiyle onun sözünü âlimin sözünün önüne geçireceğimiz anlamına gelmez. Bu kişinin bizi âlime yönlendirmesi ve doğruyu göstermesi yeterlidir. Akabinde ittiba cahile değil âlime olmalıdır.
-İnsanların anlayış standartları farklılık gösterdiği gibi rivayetleri kabulleri de eğitim metotlarına, yetiştikleri çevreye ve içinde bulundukları topluma göre kişiden kişiye değişmektedir. Afrika ormanlarında yaşayan birinin akla muhalif gördüğünü, modern şehirde yaşayan ve orada büyümüş biri akla uygun hatta belki de tartışmasız görebilir. Buna binaen örnek verecek olursak, şayet akıl sahibi insanlar peygamberden nakledilen bir hadisin kabulü konusunda akıllarına dayanarak ihtilaf etseler bu konuda belirleyici son sözü kim söyleyecek? Kimin aklına öncelik verilecek? Cevap haricî bir unsur olması gerektiği yönünde olacaktır. Bu haricî unsur ise aklî bakımdan ihtilaf söz konusu olan hadisin dinde gerçekten bulunup bulunmadığını ispat etmektir. Mevzu-ı bahis hadisi Resûlullah aleyhisselam söylemiş midir yoksa söylememiş midir? Eğer söylediği kesin olarak sabit ise katiyen akla aykırı olmayacaktır.
-Aklın sınırlarını idrak etmek. İmam Şâtıbî şöyle der: “Allah, insan aklına kendini aşamayacağı bir sınır koydu. İstenilen her şeyi idrak etmenin bir yolunu vermedi.” Aklın bir sınırının olduğunu kabul etmek onun önemini küçümsemek anlamına gelmez. Tam aksine hak ettiği yere koymaktır bu. Aklımızın sınırlarını aşan bazı gaybî meseleleri de cevaplandırdığımız çıkış noktası burasıdır.
0 Yorum