Gönül Ustası Ol
Bizim bugün Müslümanlıktan anladığımız, ashabı-ı kiramın anladığının sadece bir parçası, bir cüzü kadardır. Çünkü onlar ibadetten, “Allah’ın razı olduğu her iş” manasını anlıyorlardı. Bu yüzden biz, gönül yapmayı, bir nezaket olarak görürken onlar Allah’ın rızasına götürecek iş olarak görüyorlardı
Gönül almak, demek, gönül hoş etmek için yapılan her şey demektir; bir mutluluğa, bir huzura, bir sevince vesile olan her helal şey…
Dikkat etmemiz gereken en önemli husus: yapığımız iş nezaketen yapılmışsa nazik bir iş olarak kalır, Allah rızası için yapıldıysa Allah’ın rızasına vesile olur.
Kendimizi test edelim:
Nezaketen yaptığımız bir işten sonra duyduğumuz “Allah razı olsun” sözü bize ahireti hatırlatıyor mu, hatırlatmıyor mu? Kalbimizde uhrevi bir heyecan oluşuyor mu oluşmuyor mu? Ahirete yatırım yaptığımızı hissediyor muyuz, hissetmiyor muyuz?
Gönül hoş etmek de tıpkı namaz gibi, oruç gibi, hac gibi bir ibadettir. Aslında gün içinde, ömrümüz boyunca birçok defa gönül hoş ettiğimiz halde, bunu bir ibadet gibi görmediğimiz, Allah rızası için yapılan işlerin dışındaki bir iş gibi algıladığımız için, çok şey kaybediyoruz. Niyet olmayınca da ahirette bunu sevap hanesine yazdırma talebinde bulunamayabiliriz. Tıpkı “nasılsa on beş saattir hiçbir şey yiyip içmedim, melekler de bunu oruç olarak sayıp yazsın” diyemeyeceğimiz gibi. Niyet gerekiyor çünkü.
Senin Allah rızası için yaptığın işi, aldığın duayı, kazandığın sevabı sen unutursun, karşı taraf unutur fakat Allah unutmaz.
Bir hatıra:
İfk hadisesinin cereyan ettiği o kapkara günlerde henüz ayet inmediği ve hüküm verilmediği için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bile sustuğu için takva sahipleri de olay hakkında sessiz kalıyordu. Fakat günlerden bir gün, Ensar’dan bir kadın çıkageldi Aişe annemizin odasına. Yüzünde büyük bir mahzuniyetin ifadesiyle hiçbir şey demeden Aişe radiyallahu anha bakıp uzun bir süre boyunca öylece ağladı. Ağladı, ağladı ve nihayet selam verip gitti. Sanki o hareketiyle konuşmadan şunları demiş oldu: “Bir şey elimden gelmiyor, doğru. Fakat benim yüreğim de senin yüreğinle beraber parçalanıyor, haberin olsun.” Çok uzun zaman sonraları, Aişe annemiz bu hatırasını yad ederken şu sözleri sarf ediyor: “O zor günlerimde, o gönlümün kırıldığı mahzun günlerimde, o Medineli kadının desteğini unutamıyorum” diyor. Çok büyük imkanlara sahip olmak gerekmiyor, çok büyük girişimlerde bulunmak gerekmiyor. Gözlerinin içine samimiyetle baktığın, derdiyle dertlendiğini gösterip onunla beraber ağladığın ince bir hareketin yaptığı onarım yetiyor birçok zaman gönüller yapmaya. Etrafımıza şöyle bir bakalım. Bizim de evlerimizde Aişeler olabilir. Bizim de teselli etmemizi bekleyen birileri olabilir. Yeter ki iş isteyelim! Her taraf gönlü kırık insanlarla dolu.
Seni gece yarısı uyandırıp bir derdini açan bir insana “yapabileceğim bir şey yok” gayet tabii diyebilirsin. Fakat “Allah senden razı olsun, demek beni kendine bu kadar yakın görüyorsun. Beni bu kadar seviyorsun ki dara düşünce şu saatte beni aradın. Ben senin yanındayım merak etme.” dediğimiz zaman o gece teheccüd kılmış gibi sevap kazanabiliriz. Nasılsa uyandığın bir geceyi teheccüdlü bir geceye çevirebilirsin.
Gönül Ustası Olmanın En Baş Kuralı
Evvela gönül kırıcı bir kimse olmayacağız. Bu yüzden de belli parazitlerden kurtulmadıkça gönül ustası olamayız. Elinde balyozla dolaşan biri cam kırmadan nasıl dolaşacak yoksa.
- Yalandan uzak duracağız.
- Kabalık yok. Peygamberimiz aleyhisselama bile Rabbimiz “kaba biri olsaydın, senin yanında kimse olmazdı” diyor
- Gıybetten uzak duracaksın. Nemimeden, dedikodudan uzak duracaksın.
- Asla ihmalkâr olmayacaksın. İhmalkârlar karşısındakini önemsemeyen, umursamayan insandır. O zaman da tabiatı gönül yapmaya müsait olmaz.
- Kimsenin hakkını geciktirmeme prensibiyle yaşayacaksın. İşlerini, sorumluluklarını son ana bırakmayacaksın.
- Cinsiyet ve ırk ayrımı yapmayacaksın.
Gönül Tamiri Yapılacak İnsanlar
- Fakirler. Onların gönlü buruk ve kırıktır ekseriyetle. İster maddi ister manevi yardımla…
- Engelliler ve hasta insanlar.
- Yaşlılar. Onların düştüğü halleri gülme konusu yapmak da kalp kırmak, gönül yıkmaktır. İlla bastonu çekip düşürmek gerekmez. Bir kaba tavır yeter gönül kırmaya.
- Yetim çocuklar.
- Musibete uğramış, acısı taze insanlar.
- Eş ve çocuklar. Gönülleri en kolay kırılanlar da onlardır bizden yana, en kolay yapılanlar da. Fakat maalesef en çok ihmal edilenler de onlar oluyor. Onları bırakıp uzaklarda gönül yapmaya uğraşmak zarar ettiğimiz bir uğraştır.
Gönül Ustası Olmamız İçin Belli Ölçüler Kullanmamız Gerekiyor.
- Tatlı dilli olmamız gerekiyor. Bazen sözlerimiz insanlık haliyle sertleşebilir. Fakat bu –mesela- yüz sözden birinde olmalı. O da özürle kapatılmalı.
- Veren el, üst el olmak gerekiyor. Ortalamamız bariz bir farkla verici olduğumuzu göstermeli.
- Sabır bir karakter haline gelmeli, öfke kontrol altına alınmış olmalı
- Ziyaret eden, sılayı rahim yapan, arkadaşlığı değerli tutan Müslüman olmak zorundayız.
- Allah’a ve insanlara şükür/teşekkür eden insan olmalıyız. İyiliğe ve ihsana karşı minnettarlığımızı hissetmeli ve ifade etmeliyiz.
- Affedici olmalıyız. Güçsüzken zaten mecbursun, asıl affediciliği güçlü iken, iktidar sende iken göstermelisin ki gönüllere taht kurabilesin.
- Sürekli dua etmeliyiz. Allah’ım, beni gönül kırmaktan uzak tut. Gönüllerin sahibi sensin Allah’ım. Ben senin sahibi olduğun bir gönlü kırarsam, senin huzuruna nasıl gelirim. Sen koru Allah’ım, diye dua etmeliyiz.
- İkram eden kişi olmalıyız. Masrafa gerek yok. Yediğinden yedirsen, kâfi. Şov, İslami de değil, samimi de değil.
- Hediyeleşmeliyiz. Hediyeleşmek de gönül almaya, yapmaya vesiledir.
Dikkat: Sevap olan yerde daima günah olma potansiyeli de vardır. Yani gönül yapana sevap varsa gönül kırana da günah var demek.
0 Yorum