İçtihat Nedir? Müçtehit Kimdir?

İçtihat Nedir? Müçtehit Kimdir?

Kur’an kitabımız, rehberimizdir. İmanımızın yapı taşları, en temel kurallar ondadır. Buna iman eder, Rabbimiz’in emir ve yasakları üzerine kurulu bir hayat yaşarız. Namaz, oruç, zekât, cihat gibi emirleri de içki, kumar, gıybet, faiz gibi yasakları da Kur'an-ı Kerim’den alırız. Bunlara dair ayrıntıları ise hadis-i şeriflerden, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Sünneti’nden öğreniriz.

Sünnet; ayetleri açıklama (tebyin), hükümleri tasdikleyip pekiştirme (te’yid) ve Kur’an’da yer almayan hükümler getirme (teşri) gibi özelliklere sahiptir. Dolayısıyla Peygamber aleyhisselamın ağzından çıkan her söz, bizim için emir ya da yasak hükmündedir. Bunda da bir tereddüdümüz yoktur.

Rabbimiz’in “Allah sana Kitabı ve Hikmeti (Sünnet) indirmiş, bilmediğini sana öğretmiştir.”[1] buyruğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Veda Hutbesi’ndeki “Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bunlar Allah'ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin Sünneti’dir.”[2] sözleriyle tasdik etmiş, bu iki kaynağın ümmeti için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

İlk nesil olan ashab-ı kiram bu emre uymamak şöyle dursun onu bizzat baş tacı etmiş, kendilerinden sonraki nesle el değmemiş ve bozulmamış tertemiz bir İslam bırakmış, Kur’an’ı da hadis-i şerifleri de tek bir harfine dahi zarar gelmeden en güzel şekilde sonraki nesle ulaştırmıştır.

Her geçen gün İslam’ın daha da yayılması, bir devlet olarak topraklarının genişlemesi ve yabancı milletlerin İslam’a girmesi sebebiyle toplum yeni olaylar ve yepyeni sorunlarla karşılaşmıştır. Ashab-ı kiram zamanında herhangi bir fetva için Kur’an’a yahut Sünnet’e bakılması, dini ilk ağızdan alan mübarek neslin herhangi bir konuda fikrini beyan etmesi, fetva vermesi yeterli olurken sonraki nesillerde ortaya çıkan yeni sorunlar beraberinde yeni hükümlere olan ihtiyacı doğurmuştur. Böylece İslam’ın ilk yirmi üç yıldaki gibi korunması, her gün yenilenen bir hayatla Kur'an-ı Kerim ve Sünnet’in bir arada tutulması gerekliliği içtihat ve müçtehit kavramlarının kullanılmasına vesile olmuştur.

İçtihat; müçtehit bir âlimin belli ilke ve prensipler çerçevesinde Kur'an-ı Kerim, Sünnet, icma ve kıyasa dayanarak dini öğrenmek ve yaşamak için gerekli olan meselelerle ilgili doğru hükümleri bulmaya çalışmasıdır.

İçtihat yapmaya ehil olan âlimlere müçtehit denir. Müçtehitlerin, Rabbimiz’in hayatın her alanına dair kurallarını çıkarmak için Kur’an’ı ve Sünnet’i masaya yatırıp âdeta harf harf incelemesi ve nerede neyin kast edildiğini, hangi kelimenin ne manada kullanıldığını ortaya koymaları; hükmü açıkça beyan edilen bir konuyu hükmü belli olmayan bir konuya kıyas ederek Rabbimiz’in rızasına en uygun hükmü çıkarma gayretleri İslam’ın hayatın içinde kaybolmaksızın aktifliğini korumasını sağlamıştır.                       

Yemen’e vali tayin edilen Muaz bin Cebel radıyallahu anhın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle arasında geçen meşhur konuşma[3] da içtihat kavramının bizzat Peygamber onayından geçtiğinin ve dinin kıyamete kadar bozulmadan ulaşabilmesi için ne denli gerekli olduğunun en önemli göstergelerindendir.

İçtihat; Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Mutahhara’yı tarihin bir kesimine kural koyan başka zamanlara etki etmeyen kaynaklar durumuna düşürmemek, yeni olaylar ve durumlar karşısında Müslüman’ın Allah’ın rızasına uygun nasıl hareket edeceğini belirlemek ve insan aklının Kur’an'la oynamaması için vardır. Bu sebeple önceki nesillerde olduğu gibi bizden sonra gelecek olan her nesilde ve her asırda da içtihat kapısı açıktır.

Her geçen gün gelişen dünyada meydana gelen yeni olay ve durumlar, içtihada zemin hazırlamaktadır. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere bir konuda içtihat yapabilmek için evvela bu işin ehli olmak gerekir. Elbette ahir zamanda herkesin bir İmam Azam, bir İmam Şafiî olması gerektiğinden söz edilemez. Fakat bu işin ehli olmayanın da içtihat adı altında fetva vermesi, görüş belirtmesi mümkün değildir.

Peki, bir kişiyi içtihada ehil kılan yani bir müçtehitte bulunması gereken özellikler nelerdir?

Kur’an Bilgisi: Kur’an’ı iyi bilmelidir. Kur’an’ın tamamını kelime ve şer’i anlamıyla, hüküm çıkan ayetleri de detaylı şekilde bilmelidir. Bu kapsamda müçtehit, Kur’an’ı anlamaya yardımcı olan; ayetlerin iniş sebeplerini (esbab-ı nüzul), Mekke ve Medine'de indirilen sureleri, yürürlükten kalkan ve kaldıran ayetleri (nasih ve mensuh), muhkem ve müteşabih gibi bilgilere sahip olmak zorundadır.

Sünnet Bilgisi: Hadislerin sahihlerini, zayıflarını, ravi durumunu, hadislerin mütevatir[4], meşhur[5] ve âhâd[6] olanlarını, vürûd[7] sebeplerini, tercih kurallarını bilmesi lazımdır. Sadece ahkâm hadislerini bilmek yeterli değildir. Çünkü diğer hadislerin de verilecek hükümlere tesiri bulunabilir.

İcma Bilgisi: Hakkında icma ve ihtilaf bulunan hükümleri bilmelidir.

Fıkıh Usulü Bilgisi: "Hüküm çıkarma yöntemleri” anlamında fıkıh usulü ilmini ve özellikle kıyas işleminin uygulanışını iyi bilmelidir.

Arapça Bilgisi: Nassları (ayet ve hadisleri) ve bunların ifade ve işaret ettiği manaları anlayacak derecede Arapça bilmelidir.

Dinin Amaçlarına İlişkin Bilgi: Dinin genel maksatlarını iyi bilmeli, bu amaçlara aykırı içtihatta bulunmamalıdır.

Tercih Bilgisi: Bir konuda birbiri ile çelişir gibi görünen şer'i deliller arasındaki sıralamayı bilmeli ve bu çelişkilerin nasıl giderileceği bilgisine sahip olmalıdır. Mezhepler arasında ve müçtehit imamların görüşleri arasında tercihte bulunurken nasıl hareket etmesi gerektiğini öğrenmelidir. Bu tercih bilgisinin kişilerin inisiyatifine göre olmadığını, başını ashab-ı kiramın çektiği bir silsilenin ilmi birikimleri neticesinde ortaya çıktığının bilincinde olmalıdır.

Hakkında İçtihat Edilecek Meseleye İlişkin Bilgi: Hükmünü elde etmek istediği meselenin meydana geldiği şartları, olumlu ve olumsuz yönlerini bilmeli ve hüküm verilecek mevzuyla alakalı gerekli bilgiye sahip olmalıdır.

Kabiliyet: Müçtehidin içtihada fıtraten yatkın, kabiliyetli ve zeki olması gerekir.

Dine Uygun Yaşantı: Müçtehidin dinin emir ve yasaklarına uyan bir kimse olması, fasık; alenen günah işleyen biri olmaması gerekir.[8]

Bu özelliklere haiz birisi hangi zamanda nasıl bir sorunla karşılaşırsa karşılaşsın içtihatta bulunabilir. Müçtehit olmak, dinde söz sahibi olmak, ümmetin önde gidenlerinden olup insanlara yol göstermek, takip edilen, peşinden gidilen olmak öyle kolay değildir elbette. Sadece üzerinde barındırması gereken özellikler incelendiğinde bile bu çok net görülmektedir. O sebepledir ki bugün Ümmet-i Muhammed müçtehit yokluğu çekmekte, yeni çıkan sorunlara kitaplar yahut hocalar aracılığıyla çözüm aramak zorunda kalmaktadır. Bu açığı kapatmak imkânsız değildir. İçtihat kapısı kıyamete kadar açık olduğuna göre müçtehitler de dünyanın sonu gelmedikçe var olmaya devam edecektir. Ama az ama çok fark etmeksizin birileri bu işi idame ettirecektir. Ya onlardan biri olmaya gayret edelim ya da öyle birini yetiştirmeye. En olmadı onlardan olmaya çalışanın yoluna taş koymayalım. Ama içimizde o hasret, o gayret, o şevk daima bulunsun. Umulur ki o mübarek kimselerle dirilir ve cennette beraber oluruz.

 

[1] Nisa Suresi, 113. ayet-i kerime

[2] Buhârî, “Ḥac”, 132, “Meġāzî”, 78; Müslim, “Ḥac”, 147;

[3] Ebû Dâvûd, Aḳżıye 11; Tirmizî, Aḥkâm 3

[4] Aralarında anlaşarak yalan söylemeleri mümkün olmayan büyük bir topluluk tarafından nakledilen haber veya hadis. (Kubbealtı Lügatı)

[5] Bir sahabe veya tevatür sayısının altındaki birkaç sahabe tarafından rivayet edilip daha sonra özellikle tabiîn ve tebeü’t tabiîn dönemlerinde yaygın kabul gören haber. (TDV İslam Ansiklopedisi)

[6] Mütevatir derecesine ulaşmayan haber. (TDV İslam Ansiklopedisi)

[7] Hadis ilminin hadislerin ne maksatla söylendiğini araştıran dalı. (TDV İslam Ansiklopedisi)

[8] Fıkıh (Hanefi Mezhebi İçin), Hasan Sehat Yeter, Erkam Yayınları, s. 41.

0 Yorum

Bu içerik ile ilişkili bir yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap