İmam Şafiî rahmetullahi aleyh zekâsı, gayreti, annesinin heyecanı ve Kureyş'ten olup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin nesebinden olma şerefine nail olması ile tanınmış biridir.
Fıkıh ve Hayat
Merhamet dinamiktir. Sürekli hareket eden ve harekete çağıran bir duygudur. Dünyayı değiştirmek, güzelleştirmek için yaptıklarımızın tümüne merhamet kaynaklıdır diyebiliriz.
Ebu Hanife bütün zamanlarını ibadete göre ayarlardı. Gündüzleri belli bir miktar uyur, geri kalan vakitlerini ders ve ibadetle doldururdu. Gece kıldığı namazlarda Kur’an’ı hatmederdi.
Kıyamete dek insanca yaşayıp ebedî mutluluk arayanların İslam’a sarılmalarında, Rabbimiz’in rahmetinin tezahürlerinden biri olan mezhepler; yol göstermekte, önümüzü aydınlatmaktadır.
O hâlde fıkıh hayattır. İnsan, fıkıh ve hayat arasında harika bir döngü vardır. İnsana düşen görev, fıkhı öğrenmek ya da fıkıh bilen âlimlerin izini sürmektir.
Stresli bir hayatın hastalıkları ve ölüm oranlarını artırdığı düşünülürken aslında stressiz, amaçsız, zorluksuz yani dertsiz bir hayat bizi ölmeden mezara koyar. İnciler sancının mahsulleridir.
Unutmayalım ki Rabbimiz “Siz; insanlar için çıkarılmış, insanlığa adanmış bir ümmetsiniz.” buyuruyor.
Allah’ın milyarlarca canlı içinde “düşünme ve düşündüklerini konuşarak aktarabilme” kudretiyle bezediği insan, her yerde olduğu gibi konuşma hususunda da başıboş bırakılmış değildir.
Ölümlü dünyadan selam diyarına yolculuk yapmak için çabalıyoruz. Selam, cennete giriş parolasıdır. Dünyada “selamünaleyküm” diyoruz ki cennette daha güzeliyle karşılanabilelim.
İmanın ve İslam’ın temel direklerinde zafiyeti olan; batılı destekleyip ‘Kalbim temiz!’ diye nefsine kılıf uyduranın beklentisi, boş beklenti ve hayali, boş hayalden ibarettir.