Önümüze aldığımız, kendimize rehber edindiğimiz, sıkıştıkça başvurduğumuz şey her ne ise biz de oyuz demektir. Çünkü o, bizim esasımızı oluşturur ve biz, esasımızdan başka bir şey değiliz.
Merhamet dinamiktir. Sürekli hareket eden ve harekete çağıran bir duygudur. Dünyayı değiştirmek, güzelleştirmek için yaptıklarımızın tümüne merhamet kaynaklıdır diyebiliriz.
Rabbimizin anlattığı her şey akidemiz; akidemiz ise yaşamımızı şekillendirir. İşte imanımız! Eğer bu şekilde iman etmezsek, o halde okuduğumuz hiçbir ayetten bir faydayı elde edemeyiz.
Ebu Hanife bütün zamanlarını ibadete göre ayarlardı. Gündüzleri belli bir miktar uyur, geri kalan vakitlerini ders ve ibadetle doldururdu. Gece kıldığı namazlarda Kur’an’ı hatmederdi.
Kıyamete dek insanca yaşayıp ebedî mutluluk arayanların İslam’a sarılmalarında, Rabbimiz’in rahmetinin tezahürlerinden biri olan mezhepler; yol göstermekte, önümüzü aydınlatmaktadır.
O hâlde fıkıh hayattır. İnsan, fıkıh ve hayat arasında harika bir döngü vardır. İnsana düşen görev, fıkhı öğrenmek ya da fıkıh bilen âlimlerin izini sürmektir.
Stresli bir hayatın hastalıkları ve ölüm oranlarını artırdığı düşünülürken aslında stressiz, amaçsız, zorluksuz yani dertsiz bir hayat bizi ölmeden mezara koyar. İnciler sancının mahsulleridir.
Çünkü takva ilmin anahtarıdır. Eğer anahtarı elde edemezsen kapıyı açamazsın. Kapıyı açamadığın için de ilmi meseleleri çözmekte sorun yaşarsın ve bu sorunu da zihin dağınıklığı sanırsın.
Çocuğu, elinde sorun, içinde ihtiyaçlar ve belirsizlikler içinde bir başına bırakmayın. Çocuğunuzun, sizden aldığı güvene ihtiyacı var ve güven, belirsizlikle bir araya gelemez.
Unutmayalım ki Rabbimiz “Siz; insanlar için çıkarılmış, insanlığa adanmış bir ümmetsiniz.” buyuruyor.