Elbette bir sivrisineği bunca özellikle donatıp, ona nerelerde yumurtlayıp nerelerde besleneceğini öğreten Rabbimiz’dir. Bize düşense hidayete ulaşma yolunda bu örnekleri araştırıp imanımızı kuvvetlendirmektir.
Doğru yolu bulabilelim, zihinlerimiz bulanmasın, ayaklarımız kaymasın diye elimizde olan Sünnet; günlük hayatımıza şekil veren, vermesi gereken, Allah’ın kullarına büyük bir nimetidir.
İçtihat; müçtehit bir âlimin belli ilke ve prensipler çerçevesinde Kur'an-ı Kerim, Sünnet, icma ve kıyasa dayanarak dini öğrenmek ve yaşamak için gerekli olan meselelerle ilgili doğru hükümleri bulmaya çalışmasıdır.
Zira Bizler ‘oku’ emrinin muhataplarıyız. Dinimizi en iyi şekilde öğrenmekle mükellefiz. Kafamıza göre değil dinimize göre yaşarız. Peki sünnetlere, farzlara ne kadar vâkıfız?
Bu sebeptendir ki fıkıh, birilerini bilgilendirmek için değil yaratılış amacımıza uygun yaşayabilmek için öğrenilir. Dindar olabilmek, akledebilmek için; yani cennet için öğrenilir.
Yolların en doğrusu, en faydalısı, en güzeli ve insanlığa yapılacak en önemli hizmetin en gereklisi dinde fakih olmaktır.
Sadece Müslümanlığına bakılarak zulüm gördüğü bu zamanda bari Müslümanlar da bizim dilimizden emin olsun be… Bir Müslüman’ın kalbini kırmaktansa “haklısın” desek ve işimize baksak ne kaybedeceğiz?
Yatırımı iç dünyasına yapanlar salih amellerle hem bu dünyayı mamur eder, hem de asıl hayat ve mekân olan ahiretlerine de yatırım yaparak Rablerinin rızalarına kavuşmuş olurlar.
Fıkhın doğuşundan günümüze kadar geçirdiği değişme ve gelişmelerde bazen kişiler ve nesiller bazen de siyasi, sosyal ve kültürel şartlar belirleyici olmuştur.
Kur’an’ımızın neyi öngördüğünü ve ne demek istediğini Efendimiz aleyhisselamdan bizzat öğrenen ve O’nun nasıl yaşadığını da bizzat kendi gözleriyle gören ilk nesil sayesindedir ki şaibesiz net bir İslam ahkâmı bizlere kadar ulaşmıştır.