Fıkhın doğuşundan günümüze kadar geçirdiği değişme ve gelişmelerde bazen kişiler ve nesiller bazen de siyasi, sosyal ve kültürel şartlar belirleyici olmuştur.
Kur’an’ımızın neyi öngördüğünü ve ne demek istediğini Efendimiz aleyhisselamdan bizzat öğrenen ve O’nun nasıl yaşadığını da bizzat kendi gözleriyle gören ilk nesil sayesindedir ki şaibesiz net bir İslam ahkâmı bizlere kadar ulaşmıştır.
Düşsek de kalkmayı bilen, dursak da kaldığımız yerden devam etme çabasında olan bir prensiple bu hayatı mü’mince sürdürmek mümkündür.
Üniversitede davet ve tebliğ çalışmaları hakkında.
Çünkü nefis ve şeytan, dünyada hazzın ve rahatlığın tadını çıkarmamızı telkin ederek biz fark etmeden dünyevi zevklerin esiri olmamızı ister.
Sahte internet programlarının kullanımı hakkında.
İlim tahsilinde de hayli gayretliydi. Çağındaki bütün âlimlerden faydalanmış ve ilim yolunda dünyevi her şeyi feda etmekten geri durmamıştır. Hatta tahsil uğruna evini bile satmıştır.
Yerleştikleri şehirlere büyük fabrikalar kurarak, Hindistan’ın en ücra köşelerindeki köyleri ticaret zincirlerine ekleyerek dünyanın en büyüğü oldular.
Oysa ezan, dünya dönüp durdukça Müslümanların meskûn olduğu her coğrafyada sürekli okunan çağrının adı değil miydi? Günün her anında yeryüzünden yükselen çağrı! Bu ne büyük bir kudretti!
‘İmam Ahmed’ demek; Resûlullah aleyhisselamın mirasını toplayan adam, mü’minler ile Resûlullah aleyhisselam arasında köprü olmak için feda olmuş bir hayat demektir.