Zira Bizler ‘oku’ emrinin muhataplarıyız. Dinimizi en iyi şekilde öğrenmekle mükellefiz. Kafamıza göre değil dinimize göre yaşarız. Peki sünnetlere, farzlara ne kadar vâkıfız?
ElifElif
Bu sebeptendir ki fıkıh, birilerini bilgilendirmek için değil yaratılış amacımıza uygun yaşayabilmek için öğrenilir. Dindar olabilmek, akledebilmek için; yani cennet için öğrenilir.
Yolların en doğrusu, en faydalısı, en güzeli ve insanlığa yapılacak en önemli hizmetin en gereklisi dinde fakih olmaktır.
Sadece Müslümanlığına bakılarak zulüm gördüğü bu zamanda bari Müslümanlar da bizim dilimizden emin olsun be… Bir Müslüman’ın kalbini kırmaktansa “haklısın” desek ve işimize baksak ne kaybedeceğiz?
Yatırımı iç dünyasına yapanlar salih amellerle hem bu dünyayı mamur eder, hem de asıl hayat ve mekân olan ahiretlerine de yatırım yaparak Rablerinin rızalarına kavuşmuş olurlar.
Fıkhın doğuşundan günümüze kadar geçirdiği değişme ve gelişmelerde bazen kişiler ve nesiller bazen de siyasi, sosyal ve kültürel şartlar belirleyici olmuştur.
Kur’an’ımızın neyi öngördüğünü ve ne demek istediğini Efendimiz aleyhisselamdan bizzat öğrenen ve O’nun nasıl yaşadığını da bizzat kendi gözleriyle gören ilk nesil sayesindedir ki şaibesiz net bir İslam ahkâmı bizlere kadar ulaşmıştır.
Çünkü nefis ve şeytan, dünyada hazzın ve rahatlığın tadını çıkarmamızı telkin ederek biz fark etmeden dünyevi zevklerin esiri olmamızı ister.
İlim tahsilinde de hayli gayretliydi. Çağındaki bütün âlimlerden faydalanmış ve ilim yolunda dünyevi her şeyi feda etmekten geri durmamıştır. Hatta tahsil uğruna evini bile satmıştır.
Oysa ezan, dünya dönüp durdukça Müslümanların meskûn olduğu her coğrafyada sürekli okunan çağrının adı değil miydi? Günün her anında yeryüzünden yükselen çağrı! Bu ne büyük bir kudretti!